ADİL ACAR’DAN SATILMIŞ SARIKAYA’YA
İhsangazi yolu üzerinde, Ilgaz Çayına bakan Razan Çeşmesi, çocukluk anılarımda önemli yer tutar. Çayın öte geçesinde Yukarı Yazı’nın, beri yakada Başköy’ün bostanları vardı. Razan Çeşmesi Araç’ın o yıllarda, biranı ile meşhur en gözde mesire yeriydi. Pazar günleri, Başköylüler, kesip yüzdükleri koyunları, keçileri kancalara asıp biraz dinlendirdikten sonra, yakılan odunlar köze dönüşünce çengellerle kuyulara sallandırırlardı.
Biran asmak için kazılıp, etrafı taşlarla berkitilmiş iki ya da üç kuyu vardı. Yakılan ateşin,düşen közün etkisiyle kuyuyu içten çevreleyen taşlar da ısınırdı. Çengele asılı kuzular sallandırıldıktan sonra, tahta kapakla örtülüp, hava almayacak şekilde çamurla sıvanırdı. Yüksek ısının etkisiyle etler nar gibi kızarırken, gelenler kaba çamların altına yerleşir, biran çıkıncaya kadar diğer sofra hazırlıklarını yaparlardı. Her hafta olmasa bile davullu zurnalı köçekli fasıllar işin bir başka rengiydi.
Yukarıyazı Köyünün bostanları, öte geçede yeşil bir yarımada gibiydi. Köprüden geçince, Razan’a varmadan yolun iki tarafında yine bostanlar vardı. Çay’da bostanı olanlar, baharda sürüp hazırladıkları arazilerine, mısır, fasulye, kabak, pancar, patates, soğan, sarımsak ekerler, aralara nohut, süpürgelik serpiştirmeyi de ihmal etmezlerdi. Bostanlar, onların bütün bir kış yiyecekleri mahsulü cömertçe verir, emeklerini boşa çıkarmazdı. Arada bir yaşanan taşkınların, tarlaların üzerine krema gibi bıraktığı alüvyon, verimi olağanüstü artırırdı. Bahardan güze kadar, sürüm ekim dikim, çapalama, sulama, evin ihtiyacı kadar çıkan ürünlerden toplama amacıyla çaya inilirken, büyüklerin ardına takılmak çocuklar için bir çeşit bayramdı.
Çayın, Razan’ın hemen altına denk gelen yerinde yan yana büyük kayalar vardı. Çayın akışını biraz yavaşlatan, suyu derinleştiren kayaların bulunduğu yere Yumru göl derdik.Boyumuzu aşan Yumru gölde yüzmenin korkusunu ve coşkusunu bir arada yaşar, üşüyüp titremeye başlayıncaya kadar sudan çıkmazdık. Bostan bozumu, harmandan çıktıktan sonraya, güze kalırdı. Mısırları kozadan ayırıp tepeleme yığıp kozaları kesmek, kabakları deveklerinden ayırmak, fasulyeleri toplamak, patatesi,pancarı çıkarmak, büyükler için yorucu bir iş, çocuklar içinse bayramdı. Bitmez bir enerjiyle çayda yüzer, birkaç posta pişen pıtandan, közlenen mısırdan atıştırıp yeniden çaya koşardık.
Yılını hatırlamasam da Araç-İhsangazi yoluna paralel uzanan, çayın güney geçesinde, bostanlarımızın arka verdiği tepelerde, kazma kürekli işçilerin aylar süren çalışmaları hala gözlerimin önündedir. Büyükler, Araç Belediye Başkanı Adil Efendinin açtırdığı bu arktan gidecek suyla, elektrik üretileceğini söylerlerdi. Aylarca devam eden bu hummalı çalışmanın ne zaman sona erdiğini hatırlamıyorum. Adil Acar, fötr şapkalı, bastonlu, tonton, düşünceli bir adam olarak belleğimde kalmış.
İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar demişler. Adil Acar’ın hayali de dağları delen Ferhat misali, imkansızı başarıp Araç’ı suyla buluşturmaktı. Mali olanaksızlık, kazma küreğe dayalı hafriyatın zorluğu ve birtakım siyasi nedenler, Adil Acar’ın büyük hayalinin gerçekleşmesini engelledi. Kişiler konup göçer, geride adı ve eserleri kalır. Yeni dönem başkan adaylarının hepsi de ilçemize hizmet için göreve talip oldular. 31 Mart, Sarıkaya açısından, borçla devraldığı belediyeyi düze çıkarmak, hemşerilerine yaşanılır bir ilçe bırakmak için yaptığı başarılı çalışmaların testi anlamını da taşıyor. Araçlı hemşerilerimizin, demokratik olgunluk içinde, serbest iradeleriyle yapacakları tercih hiç kuşkusuz Araç’ın gelecekteki 5 yılını belirleyecek. Hayırlısı olsun diyelim.