Bağımsızlık belgesi: Lozan
24 Temmuz 2022 Pazar
İngiliz baş delegesi Lord Curzon, Lozan’da Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri olarak Türklerin ise yenik taraf olarak bulundukları, kaybedenlerin, kazananların isteklerine uymak zorunda oldukları düşüncesindedir. Curzon’a göre, Türklerin Yunanlara karşı kazandığı zaferin, Lozan Konferansı açısından bir önemi yoktur. Türkler, İngiliz, Fransız ve diğer müttefikler karşısında yenik ve suçludur. Türkler, İtilaf Devletleri’nin taleplerini karşılamak ve Birinci Paylaşım Savaşı’nın faturasını ödemek zorundadır!
TÜRK DİRENCİ
Emperyalist blok, konferansın başından sonuna kadar, Türklerin 1919-1922 arasındaki üç yıllık kutsal isyanıyla ulaşılan zaferi yok sayıp mazlum tarafın avantaj hanesine dahil etmemekte direnecektir. Çünkü mazlum milletlere, emperyalizmin yenilebileceğini gösteren bir kurtuluş modelinin ortaya çıkması Batı’nın uykularını kaçırmaktadır.
Batı, ırk ve kültür olarak uygar dünyanın dışında sayılan Türklerin, askeri güçten ve silahtan arındırılmış bir yarı sömürge statüsünde kalmasını, Osmanlı döneminde elde ettikleri ekonomik ve adli kapitülasyonların devamını arzulamaktadır. Türk tarafı ise ekonomik ve siyasal anlamda tam bağımsızlığının tanınması konusunda ısrarlıdır.
İşgalci Yunan ordusu, Anadolu’dan kovulmuştur ama Lozan Konferansı süresince (20 Kasım 1922-24 Temmuz 1923) Trakya ve İstanbul, hâlâ işgal altındadır. İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçlarının tasfiyesi, konferansın en çetrefil konularını oluşturmaktadır. Emperyalistler, Ermeni yurdu konusundaki Türk direncini kıramayacaklarını, ileride kullanmayı düşündükleri Müslüman azınlık taleplerini kabul ettiremeyeceklerini, Türk tarafı da Musul konusunun bu aşamada Misak-ı Milli kapsamında çözülemeyeceğini, boğazlardan geçiş konusunun arzu edildiği şekilde belirlenemeyeceğini anlamışlardır.
LAİK BİR DEVLET
Uğranılan yenilgilerin ardından, kurulan barış (!) masalarında, galiplerin her istediğini kabule hazır, Osmanlı temsilcilerine alışık emperyal kurtlar, Lozan’daki Türk heyeti karşısında öfkeli ve şaşkındırlar. Heyet başkanı İsmet Paşa, Düveli Muazzama’nın (Büyük Devletler) merhamet ve lütfuna sığınmak yerine direnmekte ve her isteklerine “hayır” demektedir! Konferans bu nedenle uzamakta ve son derece çetin geçmektedir.
İtilaf Devletleri, adli kapitülasyonlar ve konsolosluk mahkemelerinin, Türkiye’nin dini referanslı hukuk ve yargı sisteminin, çağdaş hukuk ölçütlerine uygun olmaması nedeniyle devamını istemektedirler. Türk tarafı ise Türkiye’nin artık teokratik bir monarşi değil, laik bir devlet olduğunu belirtmektedir. Lozan Konferansı’na ara verildiği bir dönemde düzenlenen İzmir İktisat Kongresi, Türkiye’nin, çağdaş uygarlığı, demokrasiyi, hukuk devletini esas aldığının manifestosu olarak okunmalıdır.
PRANGADAN KURTULUŞ
23 Nisan 1923’te yeniden başlayan Lozan Konferansı’nda İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un koltuğunda Sör Horace Rumbold oturmaktadır. Türklere yukarıdan bakan Lord Curzon’un, Birleşik Krallık’a kazandıracağı diplomatik zaferle taçlandıracağı mesleki final düşü, Türk heyetinin direnci karşısında düş olmaktan öteye geçememiştir!
Karşılıklı restleşmelere varan çetin görüşmelerle geçen süreç en sonunda tamamlanmış, üzerinde anlaşılan metnin imza aşamasına gelinmiştir. Lozan Konferansı’nda, kapitülasyon prangasından kurtulmuş, ekonomik ve siyasal anlamda tam bağımsız Türkiye’nin uluslararası hukuk açısından tescili sağlanmıştır. Atatürk’ün, “Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş bir suikastın sonuçsuz kaldığını ifade eden bir belgedir” sözü, Lozan Antlaşması’nın en anlamlı ve etkileyici özeti olarak değerlendirilmelidir.
Olaylar Ve Görüşler / Cumhuriyet Gazetesi
AV. HÜSEYİN ÖZBEK
ESKİ TBB BAŞKAN YARDIMCISI