NOEL KUTLAMASI MI ETNİK AYRILIKÇI MANİFESTO MU
TBMM genel kurulunda 18 Aralık 2023 günü, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı bütçeleri görüşülecekti. Demokrasi ve Eşitlik Partisi Mardin milletvekili George Aslan kürsüye yöneldiğinde 2024 bütçesine ilişkin konuşma bekleyenler hatibin ilk cümlesinden sonra yanıldıklarını anladılar. Aslan, TBMM kürsüsünden Hristiyanların Noel Bayramı'nı Türkçe kutladıktan sonra; "Noel ile ilgili bu sözleri, Türkçe bilmeyen Süryani halkına da Süryanice tekrar etmek istiyorum" diyerek konuşmasını Süryanice sürdürdü.
Aslan, milletvekili sıralarından yükselen protestolara, uzaydan gelmedikleri, 12 bin yıldır bu topraklarda yaşadıkları sözleriyle karşılık verdi. Aslan’ın, TBMM kürsüsünden, Süryani Halkına (!) Süryanice seslenişinin şifrelerini çözmek için yakın geçmişte Ankara’da toplanan Kongre Girişimi günlerine dönmenin zamanıdır. 15-16 Ekim 2011 tarihlerinde Ankara’da, “Kongre Girişimi” olarak başlayan 17 bileşen, 21 siyasi örgütten oluşan 38 bileşenli yapı, alınan kararla “Halkların Demokratik Kongresi”ne dönüşmüş, kısa bir süre sonra “Halkların Demokratik Partisi” adını almıştı. Kongre Girişiminden HDP’ye uzanan süreç ve HDP’nin 10 yıllık siyasal pratiği, kapatılma olasılığına karşı 14 Mayıs 2023 seçimleri öncesi alel acele Yeşil Sol’a yatay geçiş birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’yi etnisiteler ve mezhepler üzerinden ayrıştırma projesinin çok net bir fotoğrafı ortaya çıkmaktadır.
Kongre Girişimi önsöz, Halkların Demokratik Kongresi kısa ömürlü ara istasyon, HDP, yani Halkların Demokratik Partisi son istasyon olarak tasarlanmıştı. Fıratsız Diclesiz, GAP’sız bir Türkiye, emperyal vesayet altında bir Kürdistan projesinin silahlı unsurlarının dağda, arada bir tabela değiştiren siyasi uzantısının TBMM’de bulunması günümüzün acı gerçekliğidir.
Biz yeniden 15-16 günlerine, Kongre Girişimi olarak başlayıp, Halkların Demokratik Kongresi olarak sonlanan Ankara’daki 2 günlük toplantıya dönelim. Ertuğrul Kürkçü, Gülten Kışanak, Levent Tüzel ve Sırrı Süreyya Önder’in çağrıcılığını yaptığı, 20 bölgeden 880’ü aşkın delegenin katıldığı Kongre Girişimi toplantısına biraz daha yakından bakalım. Açılışında, Türk, Laz, Süryani, Arap, Ermeni, Çerkez, Gürcü, Alevi, Nusayri, Roman, Rum, Pomak, Afrikalı, Yezidi delegelerin kendi dillerinden hoş geldin mesajlarıyla selamlanmasının arka planı üzerinde duralım.
Toplantı ve sonuç bildirgesinde kullanılan sol jargon, HDP’yi kurgulayan üst akılın, kitle bilincini çarpıtmaya yönelik sis bombasından öte bir anlam taşımamaktadır. Ulus devlet düşmanı sömürge solu, her zaman olduğu gibi Siyasal Kürtçülüğün aldatıcı maskesi olma görevini yerine getirmektedir. Etno feodal bölücü örgütün, metropollerde sol makyajla piyasaya sürülmesi, konumunu güçlendirmekte, bir anlamda meşruiyet algısı yaratmaktadır. Sömürge solunun yukarıda anlattığımız durumu, bir kongre katılımcısı tarafından şöyle anlatılmaktadır:
“Türk sosyalistleri bu Kongre’nin toplanmasında bir maşrapa su olmuş ve işlevlerini yitirmişlerdi. Ama henüz bunun bilincinde değillerdi ve alkışlayarak selamladıklarının, uğurladıkları kendi cenazeleri olduğunu bilmiyorlardı.” ( Demir Küçükaydın - 20 Ekim 2011 ( Demirden Kapılar )
Yeniden asıl konuya, Türkiye’yi parçalama reçetesinin şifrelerine, kongre salonuna asılan ve selamlamada kullanılan 13 ayrı dile, Siyasal Kürtçülük lokomotifine eklenecek etnik ve mezhepsel vagon tasarımına dönelim. Etnisite / dil / mezhep açılımıyla 13 rakamının çok ötesine geçildiği alıntıladığımız kongre kararından anlaşılmaktadır:
“Egemenlerin Ermeni, Rum, Süryani, Kürt, Laz, Yahudi, Çerkes, Arap, Roman, Pomak, Boşnak, Gürcü, Alevi, Türkmen, Pontos, Hemşin, Zaza, Azeri, Ezidi, Mehellemi, Nusayri, Çingene, Tatar gibi tüm halklara yönelik soykırım, katliam, inkar, dışlama, aşağılama, nefret söylemi, nefret suçu ve asimilasyon politikalarına karşı durur. 1915 Ermeni toplumu, Süryani toplumu ve 1938 Dersim toplumuna yönelik katliam/soykırım; 6-7 Eylül saldırıları, Varlık Vergisi, 1964 Rum sürgünü gibi tarihsel olayların bütün veçhe ve sonuçlarıyla aydınlatılması ve tarihle yüzleşmenin sağlanması ve yaşanan acıların paylaşılması için mücadele eder.”
Türkiye’yi parçalama stratejisinin yol haritasının özetiyle alıntı kısmına son verelim: “HDK, süre giden savaş ve çatışmanın kaynağında yatan tekçi ve inkarcı yurttaşlık tanımının anayasa ve yasalardan kaldırılması; bütün kimlik ve kökenlere eşit mesafede bir “yeni anayasa” yapılması; tüm kimliklerin farklılık ve varlıklarının korunması; eşit ve özgür yurttaşlık hukuku içerisinde yaşama hakkına sahip olduklarının tanınması için mücadele edecek, başta anadilinde eğitim hakkı olmak üzere eğitim ve kültür politikalarının hazırlanmasına ve uygulanmasına halkların katılımının hayata geçirilmesi..” ( Yeşil Gazete 17/10/2011 )
29 Ekim 1923’ün, Cumhuriyetin ilanından çok öte anlamlar içerdiği akıldan çıkarılmamalıdır. 29 Ekim 1923, ulus devlet üniter yapıyı esas alan bir siyasi tasarım, bir kuruluş mimarisi idi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş mimarisinde yapılacak değişikliklerin, depreme dayanıklı bir yapının kiriş ve kolonlarının tahribi anlamına geleceği, yıkılıp dağılmayı tetikleyeceği akıldan çıkarılmamalıdır. Türk Milletinin ayrılmaz parçası olan, bayrağını, dilini, kültürünü, değerlerini benimsemiş, Türk kimliğini içselleştirmiş yurttaşlarımızda, Çerkeslik, Lazlık, Gürcülük, Araplık, Arnavutluk, Boşnaklık ve diğerleri gibi etnik ayrılıkçı talepler yaratmaya yönelik emperyal kurgulu sinsi stratejinin farkına varılmalıdır.
Sol söylemle maskelenmeye çalışılan etnofeodal yapının, 1920’lerin Mütareke İstanbul’unda İngiliz İşgal Komiserliğinin himayesinde kurulan Kürdistan Yükselme Cemiyeti’nin manevi mirasçısından başka bir şey olmadığı unutulmamalıdır. Gazi Meclisin kürsüsünden, Noel kutlaması bahanesiyle yapılan konuşmanın da Türkçe bilmeyen (!) Süryani yurttaşlarımıza seslenişin çok ötesine geçen gerçek anlamı, sinsi ayrışma mejajı, asla gözden kaçırılmamalıdır.
Hüseyin Özbek