ŞAM TATLISININ AĞIR FATURASI
Av.Hüseyin Özbek
Ekran değnekçilerinin ipe sapa gelmez yorumları, iktidar çevrelerinin erken zafer naraları kafanızı karıştırmasın. Ne Şam’ın tatlısından ne de Halep’in halvasından Türkiye’ye zırnık koklatmayacakları belli oldu. Sizin anlayacağınız, geçen yüzyılın başlarındaki Sykes Picot güncelleniyor. 16 Mayıs 1916’da Birleşik Krallık ile Fransa arasında imzalanıp, Çarlık Rusya’sının sonradan katıldığı, Osmanlı’nın Ortadoğu’daki topraklarının paylaşılmasına ilişkin gizli anlaşmadan bahsediyoruz.
Batı, çöküş dönemi Osmanlısına, “Hasta Adam” adını takmıştı.Hasta Adam ve Doğu Sorunu, emperyalist jargonunun ikiz kavramlarıydı. Doğu Sorunu, Osmanlının enerji zengini siyasi coğrafyasının emperyal güçlerce paylaşılmasıyla çözülecekti! 1.Paylaşım Savaşının çıkış nedenlerinden biri de Osmanlı terekesinin, sulh yoluyla paylaşılamamasıydı. Hasta Adamın ümüğüne çökülüp, mirası emperyal akbabalar arasında pay edilecekti!
Doğu Sorunu, emperyal ajandanın geçen yüzyılda kullandığı terminolojiydi. Güncellenen emperyal ajanda, aynı coğrafya için günümüzde Büyük Ortadoğu Projesi adını kullanıyor. Bölgenin demokratikleştirilmesi ve özgürleştirilmesi olarak sunulan BOP da ne nedir mi diyorsunuz? Ortadoğunun despotik yönetimleri devrilecek, çağdışı ulus devletler parçalanacak, etnisiteler ve mezhepsel temelli minyatür devletçikler kurulacak! Emperyalizmin, bölgedeki ulus devletlere karşı tetikçilik ve petrol kuyularının bekçiliği görevi verdiği,etnofeodal Kürt Despotluğu da işin cabası. İşte size emperyalizmin , bölgeye barış ve demokrasi getirecek olan BOP reçetesi!
Kuzeyimizde Ukrayna,Güneyimizde Suriye, iki sıcak savaşın yalımları, yüzümüzü yalar, kıvılcımları üzerimizde uçuşurken ne mi yapıyoruz? Birikim, deneyim, öngörü, analiz, geçmişten alınan dersle gelecek planlaması demek olan devlet aklı ve kurumsallığı yerine gerçeklikten/bilimsellikten kopuk bireysel hevesler doğrultusunda oluşturulan Suriye politikasının ülkemizi nerelere savurduğunu hep birlikte görüyoruz. Dışişlerinin, Genelkurmayın, Milli Güvenlik Kurulunun, siyası iktidarın birlikte oluşturduğu ve sonuçta devlet politikasına dönüştürülen geleneksel uygulama dünün hikayesidir. Devletin kurumsal aklı yerine, gerçeklik ötesi hayaller, birbiriyle çelişen açıklamalar, ayak üstü verilen beyanlar ise bugünün acı gerçekliğidir. Anlattığımız durum, Türkiye’nin ciddiyetine, saygınlığına, caydırıcılığına sanılanın ötesinde zarar vermektedir.
Umarız, Suriye’nin parçalanması senaryosunun ve saha uygulamasının perde arkasındaki kurmayları, Saddam’a yutturdukları Kuveyt yeminin benzerini Türkiye için planlamamışlardır! BOP’un kurgulayıcı ve uygulayıcılarının, kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi gösterip, Türkiye’yi cihatçı örgütlerle işbirliği ile suçlamaya başlamış olmaları ülkeyi yönetenleri daldıkları hülyalardan bir an önce uyandırmalıdır. Emperyal haber ajanslarının, batılı medya organlarının, Türkiye’yi savaş suçu işleyen, etnik ve mezhepsel temizlik yapan işgalci bir dış güç olarak yansıtmaları endişe verici boyutlardadır.
BOP’a tık demeyen, Suriye’nin, Irak’ın parçalanmasına ses çıkarmayan, etnofeodal çetelerin katliamlarını görmezden gelen bazı meslek örgütlerinin, kimi Berlin mızıkacılarının, Türkiye’yi emperyal merkezlere ispiyonlama anlamına gelen açıklamalar yapmaya başlamış olmaları ne anlama gelmektedir? İnsancıl hukuk, uluslararası yargı organlarına, Uluslararası Ceza Mahkemesine Türkiye aleyhine başvuru söylemlerinin dillendirilmeye başlanmış olması, Türkiye’ye yönelik emperyal girişimlere ve yaptırımlara, içeriden verilen destek olarak okunmalıdır.
Antiemperyalist ideolojiyi, emek ve halk yanlısı tutumu terkle, sol tribünden turuncu tribüne transfer olan anlayışların, önümüzdeki dönemde emperyal gereksinimlerin yerli tedarikçileri olma görevini daha bir hararetle sürdüreceklerinden hiç kuşkunuz olmasın.