ŞAM RÜYASINDAN KABUSLA UYANMAK
Av.Hüseyin Özbek
“Arap dünyasındaki Osmanlı-Türk algısı ile Türkiye'deki Arap algısı ters orantılıdır. Batı, olası bir Arap direncini saptırmak için ters bilinç inşa etmek zorundaydı. Enerji gaspının perdelenmesi, Arap’ı sömürüp geri bırakan “Öteki - Türk” üzerinden sağlanacaktı! “Zalim Osmanlı / Mazlum Arap" kontrastına dayalı algı mühendisliği, yüzyılı aşkın bir süredir bu nedenle ısrarla sürdürülmektedir.
Türkiye'de ise tam tersine, Cumhuriyet ve ulus düşmanlığı temelinde, tarihsel gerçeklikle örtüşmeyen bir Arapseverlik inşa edilmektedir. Bu telkinlerle bilinci bulanan bir kesim; Arapların dört gözle Türklerin “Yeni Osmanlı” olarak bölgeye dönmesini beklediklerine inandırılmıştır. Bunlar, hilafeti yeniden ihya etmesi halinde bütün İslam âleminin Türkiye'nin peşine düşeceğini sanmaktadırlar.
Bu türden akıl ve mantıkdışı, tarihsel ve sosyolojik gerçeklikten kopuk fanteziler, bu kesim üzerinde toplu hipnoz etkisi yaratmaktadır. Türklük bilincinin yerine, gerçek dünyada hiçbir karşılığı olmayan ümmet şırıngasıyla kalıcı şuur kaybına uğramaktadırlar. Sonuç olarak tarihe dürbünün tersiyle bakan, yön duygusunu yitirmiş amaçsız bir topluluğa dönüşmektedirler.
Tarih ve realite ile çarpışan aymazlık ve güce dayanmayan böbürlenmenin etkisinden sıyrılarak baktığımızda ortada Arap çöllerinde bir serap misali kaybolan, sabah çiği gibi kısa ömürlü Yeni Osmanlıcılığın, buhar olup birazdan havaya karışacak kadavrasından başka bir şey görünmemektedir!” (1)
Çok değil, 5 yıl önce yazmışız yukarıdaki satırları.Suriye’nin çöl okyanusuna balık niyetine atılan oltadan çıkanın, gözümüzün içine baka baka kurulan Kürdistan’dan başka bir şey olmadığını henüzanlayamadık. Tıpkı, Irak Kürdistan’ı kurulurken, engellemek bir yana, aşk ile şevk ile omuz verdiğimiz gibi! Emperyalizmin petrol kuyularının bekçiliği görevi verdiği Barzani despotluğu kurulurken, havaalanıyla, altyapısıyla Erbil’i sıfırdan inşa ediyoruz diye nasıl uyutulduysak, aynı filmi, aynı aymazlıkla bir kez daha seyrediyoruz!
2012’de kaleme aldığımız, Parmak İzi başlıklı uzun makalemizde, Kuzey Irak’ta hayata geçirilen emperyal projede Türkiyeli sermaye ile siyasi iktidarın rolünü ayrıntılı olarak işlemiştik. Makalenin sonuç bölümü, “Şam’da Cuma Namazı” rüyasıyla milletçe bilinç felcine tutulduğumuz bir süreçte Suriye parçalanırken, neyin inşa edildiği konusunda umarız uyarıcı olur.
“Cumhuriyetin kuruluşundan yakın zamana kadar sürdürülen içerde milli bütünlüğü korumaya, dışarıda komşuların toprak bütünlüğüne saygıya dayalı geleneksel duyarlılığın Türkiye’yi yönetenlerce terk edildiği anlaşılmaktadır. Dünyaya hükmedenlerin çıkarlarının Türk milletinin çıkarlarından öncelikli hale geldiği görülmektedir. Kurtuluş Savaşını vermiş bir milletin kolektif kimliğine, tarihsel mirasına yakışmayan biçimde emperyalizmin bölgesel tetikçiliğine soyunmanın devlet tercihine dönüştüğü açıktır. Tekelci sermaye ile siyasi iktidarın sistem tarafından Irak’ta kendilerinden beklenenleri yapma konusunda mutabakat içinde olduğu anlaşılmaktadır.
Demokratikleşme, sivilleşme, yerel diktatörlüklerin tasfiyesi söylemi, ulus bütünlüğünü parçalamanın, toplumu kabilelere, inanç gettolarına ayırmanın manivelası olarak kullanılmaktadır. Ulus devlet yıkılıp, millet bilincinin yerini sürüleşme alınca küresel yağmanın önünde bir engel kalmamaktadır. Ulusları parçalamanın makyaj söylemlerinin arka planına bakıldığında gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır. Exxon Mobil başta olmak üzere Total, Shell, BP gibi küresel enerji akbabalarının art arda Kuzeydeki ganimete üşüşmeleri Irak’ın niçin parçalandığını yeterince izah etmektedir.
Hazin olan eninde sonunda Türkiye’ye uzanacak bir fesat coğrafyasının ırmaklarından bal, ovalarından yağ akan yeryüzü cenneti olarak halka yutturulma gayretidir. Türkiye’ye sıçrayacak etnik radyasyon santralinin Bizans sermayesi ile imanı, inancı vatansızlaştıranlar koalisyonu imeceliğinde inşasıdır.
Uluslararası sermayeye eklemlenmiş tekelci sermaye ile ulus ötesinin istemlerini itirazsız kabul eden siyasi anlayışın ortak cürmünün kanıtı olarak tarihe geçecek olan parmak izlerini hiç kuşkusuz ki gelecek kuşaklar tiksintiyle seyredeceklerdir.” (2)
Masalın sonunda gökten düşen üç elmadan herkes nasibini alır, iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılırdı.Emperyal çağın masallarında, gökten yağdırılan ateşle kül olanlarınsürekli mazlumlar olması, her zaman kötülerin ödüllendirilmesi sizce tuhaf değil mi?
1) Beyaz Camdan İkinci Lawrens Hamlesi ( 3 Aralık 2019 )
2) Parmak İzi ( 12 Ağustos 2012 )