SUFLE BERLİN’DEN SES SAMANDAĞ’DAN
Av.Hüseyin Özbek
Türk/Türkmen Aleviliğinin geleneksel kodlarına, inanç kültür köklerine yönelik emperyal müdahaleyi önceki yazılarımızda somut örnekleriyle işlemiştik.Manevi merkezi Hacıbektaş (Sulucakarahöyük) manevi önderi Hacı Bektaş Veli olan, Anadolu merkezli Türk Aleviliğinin DNA’sını değiştirmeye yönelik inanç mühendisliğinden bahsetmiştik. Aleviliğin manevi merkezini Berlin’e taşıma, manevi önderliği Hacı Hans Veli’ye (!) verme, Türklüğe yabancılaştırma stratejisine ilişkin örnekler vermiştik. Alman tornasının ürünü, Alman çıkarlarına göre yazılım yüklenmiş Sentetik Aleviliğe dikkat çekmiştik. Türklüğe, Atatürk’e, Cumhuriyet’e yabancılaştırılıp, Siyasal Kürtçülüğe eklemlenmiş Sentetik Aleviliğin saha uygulamalarından örnekler vermiştik.
22 Aralık’ta, Hatay’ın Samandağ ilçesinde “Samandağ Emek ve Demokrasi Platformu”nun Suriye'de Arap Alevilere yönelik saldırılara karşı düzenlediği mitinge, ilk paragraftaki açıklamaların prizmasından bakıldığında ilginç veriler ortaya çıkıyor. Siyasi iktidarın, “Şam’da Cuma namazı” saplantısıyla oluşturduğu, laiklik ilkesinin reddiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneksel dış politikasını çöpe atan tavrın ülkeye çıkardığı ağır fatura başka bir yazının konusudur. Burada değinmek istediğimiz husus, birleştirici bir dil yerine, etnisite ve mezhep temelli, ayrıştırıcı bir yaklaşımın Türkiye’ye olası maliyetine dikkat çekmektir.
Nusayrilerle HTŞ bileşenleri arasında yeniden alevlenen çatışmalar, Noel Ağacının yakılmasını protesto için sokağa dökülen Hrıstiyanlar, mezhep ve etnisite temelli kimlik siyasetinin, Suriye’yi ne kadar kırılgan hale getirdiğini göstermektedir. Etnisite ve mezhepsel aidiyetin, laikliği esas alan ulusal kimliğin önüne geçirilmesinin, ülkenin parçalanmasını kaçınılmaz hale getirdiğini görmek isteyenler Suriye’ye bakmalıdır. Türkiye’nin, Suriye’den farklı olarak, ulus devlet üniter yapı temelli, laikliği esas alan kuruluş denklemi, başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının, ne denli uzak görüşlü olduklarının tarihsel kanıtı olarak okunmalıdır.
Cumhuriyet’in kuruluş denklemiyle, ulus devlet üniter yapıyla sorunlu, kurtuluşun ve kuruluşun önderine gri bakan, etnik bölücülüğün müttefiki olarak kurgulanan, Sentetik Aleviliğin Samandağ çıkışına biraz daha yakından bakalım. Mitingin bileşenleri adına konuşanlardan yaptığımız alıntılar, Suriye’de yaşanan boğazlaşmanın ardındaki emperyal odakları, bölgeyi yangın yerine çeviren BOP projesini görmezden gelerek, mezhepsel ve etnik ayrışmayı söndürücü değil, tetikleyici bir yaklaşım sergilenmesi düşündürücüdür.
Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Başkanı Hüseyin Mat’ın, Kahramanmaraş, Çorum, Sivas katliamlarını anarken, Cumhuriyet’e karşı etnofeodal kalkışmanın bastırılmasından Dersim Katliamı olarak bahsetmesi, Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Mustafa Aslan’ın, 2011 yılından bu yana başta Arap Aleviler olmak üzere Kürtler ve diğer halkların yaşadığı katliamlara atıfla, etnisite ve mezhep üzerinden kompartımanlara ayrılma anlamına gelen, “Halkların ve inançların Suriye'de eşit yurttaş olarak bir arada yaşaması” talebi, DEM Parti Milletvekili Celal Fırat’ın; “Görünen o ki Türkiye halklarını zorlu bir süreç bekliyor. Suriye'de yaşananların burada yaşanmayacağına kimse garanti veremez” cümlesini bir araya getirdiğimizde görülen nedir?
Samandağ konuşmacılarının, etnik ve mezhepsel ayrışmaya dikkat çekip, ulusal bütünlüğe vurgu yapılmaması, emperyal gücün donatıp eğiterek tetikçilik görevi verdiği YPG’deh hiç bahsedilmemesi, halkına yabancılaştırılmış sentetik ürünün başarısı olarak okunmalıdır. Başta söylediğimiz gibi. Sufle Berlin’den, ses Samandağ’dan!