ORTADOĞU’DA TEK BAŞINA
Av.Hüseyin Özbek
Bölünme tehlikesinden söz edenin lafını baştan ağzına tıkarlardı. Türkiye, İran, Irak, Suriye varken Kürdistan’ın nasıl kurulabileceğini sorup, muhataplarıyla alay ederlerdi. Kimler mi diyorsunuz? İnançsızlar, bilgisizler, bilinçsizler, aymazlar, sermayenin sermayesine dönüşmüş liboşlar, dünyadan habersiz, emperyalizmi hesaba katmayan cahiller koalisyonu diyelim.
Ortadoğu rejimlerinin ve liderlerinin değişmez döngüsüdür. Öncekinin kullanım süresi bitince, sonraki piyasaya sürülür. Başa geliş şekli çoğu kez öncekilerin tekrarı gibidir. Her istediği itirazsız yapılan, her saçmalığı alkışlanan despot, giderek kendisini yarı tanrı olarak görmeye başlar. Aileden, klandan, yandaşlardan, iktidardan beslenen çıkar şebekesinin, tapınma derecesine varan pohpohlamasıyla sağduyusunu tümüyle yitirerek tirana dönüşür.
Despotun hanedanlığa dönüşen yönetimi, emperyal efendilerin her buyruğuna uyulduğu, her istekleri yerine getirildiği, her reçeteleri uygulandığı sürece sorunsuz devam eder. Despot, koltuğunda rahat, hanedanlığının sonsuza kadar süreceğinden emindir. Emperyal güçler arasındaki rekabeti, pay kavgalarını, bloklar arasındaki çekişmeyi göz önüne almayan, stratejik denge hesabı yapamayan lider, kullanım süresinin dolduğunun çoğu kez farkına varamaz. Farkına vardığında ise çoğu kez iş işten geçmiş olur.
Yukarıdaki açıklamaların somut örneklerine geçelim isterseniz. Saddam’ın tasfiyesi, dışarıdan müdahale ile gerçekleşti. Saddam’la simgeleşen merkezi yapının tasfiyesinin kolaylaştırıcısı olarak etnisite ve mezhep ayrışması körüklendi. Musul petrollerinin emperyal denetimi için Kürtlük, Arap bloğunun parçalanması için Şiilik kullanıldı. İran’da hedef tahtasına konan Şiiliğin, Irak’ta müttefik olarak kayırılması, emperyalizmin ittifaklarının ülkeden ülkeye ne kadar değişebileceğinin çarpıcı örneğidir. Dışarıda hazırlanan Anayasa ile Şiilik, Sünnilik, Araplık, Kürtlük üzerinden parçalanan Irak’ın başına gelenler, Suriye ve değir ülkelerde yaşanacakların işaret fişeği idi.
Suriye’nin baskılanması ve parçalanmasının dinamiği olarak, emperyal himayeye alınan, tabelası, kartviziti değiştirilen Kandil’in Suriye uzantısına yapılan makyaj, yüzüne sürülen allık, gözlerine çekilen sürme kimseyi yanıltmamalıdır. Afganistan’da emperyal hedefe konulan (!) El Kaide türevlerinin Suriye’de nasıl dost kuvvetlere dönüştürüldüğü üzerinde düşünülmelidir. Suriye merkezi devletinin tasfiyesini, Esad rejiminin tasfiyesi sanıp, neredeyse havai fişeklerle kutlayıp, Şam’da Cuma ve şükür namazları kılan aymaz yöneticileri tarih hiç kuşkusuz hak ettikleri şekilde kaydedecektir.
Irak ve Suriye’den sonra, İran’ın tasfiyesi için gün sayılırken, ülkeyi yönetenlerin, BOP başta olmak üzere Türkiye’ye yönelik emperyal hesaplara hiç değinmemeleri endişe vericidir. Suriye’de benzin üstüne benzin dökülüp sürekli harlanan yangının Türkiye’ye sıçramaması için her türlü önlemi almak, kararlılık mesajı vermek sorumluluğu taşıyanların, bir şenlik coşkusu içinde nutuk üstüne nutuk sıkmaları aymazlığın derecesini göstermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus devlet üniter yapı denklemine dayalı 29 Ekim 1923 yazılımını değiştirilmeye yönelik adımlar atılırken, halk, barış ve demokrasi, kırk yıldır akan kanın durdurulması masallarıyla uyutulmaktadır. Türk milletinin tekli tapusuna ortak yaratılıp, Türkiye’yi Türklerin ülkesi olmaktan çıkarma projeleri açıkça dillendirilirken, Gazi Meclisin çatısı altında, ulusun ve ülkenin bölünmez bütünlüğünü koruyacağına ant içenlerin sessizliği ibretliktir.
Türk Milletinin ölüm fermanı Sevr’i yırtıp, Lozan’a giden yolu açan Müdafaayı Hukuk geleneğinin partisinin günümüzdeki yöneticilerinin, utangaç Hürriyet Ve İtilaf Partisi görüntüsü veriyor olması da tarihin şaşmaz kamerası tarafından, tüm ayrıntılarıyla kaydedilmektedir!