TÜRKİYE CUMHURİYETİ Mİ AÇILIM CUMHURİYETİ Mİ?
Av.Hüseyin Özbek
Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yol, Kurtuluş Savaşı zaferiyle açılacaktır. Kurtuluş Savaşında iki düşmanla savaşılacaktır. İlki, emperyalizmin tetikçisi olarak 15 Mayıs 1919’da İzmir’den başladığı işgali Sakarya boylarına kadar genişletip, Ankara varoşlarını zorlayan dış düşman Yunanistan. Diğeri direniş yerine teslimiyeti seçip, düşmanla iş tutan işbirlikçi ihanet cephesi.
İlginç olansa dış düşmanla iç düşmanın patronunun aynı emperyalist devlet olmasıdır. Yunanistan’ı Anadolu’ya yönlendiren de içerdekilere işbirlikçilik görevi veren de Birleşik Krallık, yani İngiltere’dir! Yunanistan’a borç verip, Küçük Asya macerasına heveslendiren de Yunan Ordusunun silah ve teçhizat ihtiyacını karşılayan da aynı emperyalist devlettir.
Türk direnişini daha doğmadan, merkezi yapıya kavuşup ordulaşmadan boğmak için, çıkartılan iç isyanlar Ankara’yı çok uğraştıracaktır. 23 Nisan 1920 öncesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışını önlemeye yönelik isyanlar, meclisin açılışından sonra da devam edecektir. İstanbul’da, İngiliz doğumhanesinin ürünü üç ihanet odağı ( İngiliz Dostları Cemiyeti / İslam Yükselme Cemiyeti / Kürdistan Yükselme Cemiyeti ) çalışmalarını Kurtuluş zaferine kadar aralıksız sürdüreceklerdir.
Anlatılanların somut kanıtı olarak, Kürdistan Yükselme Cemiyetinin, Harput Valisi Ali Galip’le birlikte, Sivas Kongresini basma girişimini Mustafa Kemal’in 9 Eylül 1919 tarihli telgrafından okuyalım: " İngiliz himayesinde müstakil bir Kürdistan kurulması amacıyla propaganda yapmakta olan İngiliz binbaşılardan Mister Novil'in, din ve milliyetlerini satmış Kürt beylerinden Ekrem (Cemilpaşazade Ekrem), Kâmran Ali, Celadet ile millet ve vatan haini Harput Valisi ve bunlara katılan Bedirhanilerden Malatya Mutasarrıfı Halil…”İhanet başarısız olacak ve işbirlikçiler yurt dışına kaçmak zorunda kalacaklardır.
Bir diğer ihanet örneği Koçgiri kalkışmasıdır. İşin başını yine Kürdistan Yükselme Cemiyeti çekmektedir. İsyanın önderleri, Kürdistan Yükselme Cemiyeti üyeleri olan Haydar ve Alişan Beylerdir Yunan Ordusu’nun Bursa ve Eskişehir’den sonra Ankara’ya ilerleyeceği aşağı yukarı belli olmuştur. Amaç, cepheyi zayıflatarak Yunan ilerleyişini kolaylaştırmaktır. Nitekim, isyanın bastırılması için Yunan cephesinden 10.000 asker çekilmek zorunda kalınması, ihanetin stratejik boyutunu göstermektedir.
Birleşik Krallığının Yunanistan’a siyasi, askeri, ekonomik desteği de işgalcinin işini kolaylaştırma amaçlı iç ihanet kalkışmaları da Türklerin kutsal isyanını engellemeye yetmeyecektir. Kurtuluş Savaşı zaferle taçlanmış, sıra çağdaş bir toplumun ve devletin inşasına gelmiştir. Ulus devlet üniter yapı temelli, laik, demokratik Cumhuriyet, emperyalizmin içine sinmeyecektir. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Mazlum Milletler için kurtuluş modeli, emperyalistler içinse sömürge coğrafyalarını kaybına yol açacak tehlikeli bir modeldir!
Cumhuriyet sonrası, yeni rejimi güçlenip kurumsallaşmadan çökertmeye yönelik kalkışmaların arkasında yine emperyalizm vardır. 1925 Şeyh Sait, 1930 Ağrı, 1937-1938 Dersim ve diğer irili ufaklı bölücü isyanların hepsi, Türkiye ile kapanmamış hesabı olan emperyalistler tarafından desteklenmiştir. Cumhuriyet, ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik bütün bu kalkışmaların üstesinden gelmesini bilmiştir. Çünkü o dönemde Türk Milletinin Atatürk gibi bir liderleri, emperyal sızmalar ve saptırıcı telkinlerle Alzheimer hastalığıyla belleğini yitirmemiş bir devletleri vardı!
Bölücü partinin elbise değiştirir gibi sık sık değiştirdiği tabelalar ve demagojik söylemler kimseyi yanıltmasın. Türkiye’deki Siyasal Kürtçülüğün derin köklerinin, İngiliz doğumhanesinde dünyaya gözlerini açan Kürdistan Yükselme Cemiyeti’den ( Kürdistan Teali Cemiyeti ) geldiği gözden kaçırılmamalıdır.
Postmodern açılım ve barış nutuklarının toz dumanı dağıldığında, sıfır kilometre olarak piyasaya sürülen ürünün, Milli Mücadele döneminde çöpe atılan ayrışma ve dağılma reçetesinden başka bir şey olmadığı görülecektir!
Cumhuriyet’in 101.yılında doğru yanıtlanması gereken soru şudur. Her şeye rağmen, kanla irfanla kurulan Türkiye Cumhuriyeti mi, çözülüş ve çöküşe götürecek Açılım Cumhuriyeti mi?