SEVR’DEN LOZAN’A TÜRK SÜNGÜSÜYLE AÇILAN YOL
Av.Hüseyin Özbek
“Diplomasinin kalemi süngüdür” sözünün doğruluğu, tarihin örs çekicinde kim bilir kaçıncı kez kanıtlanmıştır. Sevr dayatmasında emperyalizmin böğrümüze dayadığı süngü, Lozan’da artık bizim elimizdeydi. Ama önce, 1.Paylaşım Savaşının ayak seslerinin duyulduğu 1914 başlarına geri dönelim. Masa başındaki hesaplar, gerçekten kusursuzdu ve iştah kabartıcıydı. Osmanlının enerji zengini coğrafyası bağlaşıklar tarafından pay edilecek, Türkler yurtsuzlaştırılıp köleleştirilecekti. Yakın gelecekte de Anadolu’dan temelli postalanacaklardı.
Fakat işler bağlaşıkların istediği gibi gitmeyecek, Londra’da, Paris’te yapılan hesaplar, cephelerde bozulacaktı. 1915 başlarında beklenen zafer, çok yüksek ekonomik, siyasi, insani kayıpların sonunda, maliyeti hayli yükselmiş olarak 1918 sonlarında elde edilebilecekti. Bağlaşıklar son derece öfkeliydiler. Savaşın başında pes edip teslim olmak varken dört yıl direnmenin, savaşın maliyetini yükseltmenin hesabını elbette soracaklardı!
Mondros Ateşkesi, Sevr’in önsözü olarak tasarlanmıştı. Mondros Ateşkesiyle silahsızlandırılan, ordusu terhis edilen, tersanelerine, müstahkem mevzilerine girilen, silah ve cephanesine el konulan yenik Türklerin işi Sevr’de bitirilecekti. Limni adasının Mondros Limanında, Agamemnon zırhlısında, İngiliz Amirali Calthorpe tarafından tehditle imzalattırılan silah bırakışmasından bahsediyoruz. Ateşkes için, Antik dönemde, Troya’yı işgale gelen Yunan Birleşik Orduları Başkomutanı Agamemnon’un adını taşıyan zırhlının seçilmesi, anlayan için yeterince açık bir mesajdı!
10 Ağustos 1920’de Vahdettin başkanlığında toplanan Saltanat Şurası tarafından kabul edilen Sevr, Türk Milletinin idam fermanı olduğu kadar, Vahdettin’in temsil ettiği, Osmanlı hanedanındaki çürümenin ve tarihsel/siyasal tükenmenin de ibretlik yansımasıydı. İş, iradesiz Halife Sultan’ın iradesiyle (!) bitse idi, kukla sultan olarak koltukta bir süre daha oturmanın karşılığı ulusça yok oluşla ödenecekti. Fakat Türkler bir kez daha direnmeyi seçecektir.
Sel önünden kütük kapma misali, İyonya’nın fethi rüyasıyla 15 Mayıs 1919’da Anadolu’ya çıkan Yunan Ordusuna verilen görev, Sevr tetikçiliğidir. İşgal döneminde ( 15 Mayıs 1919 - 9 Eylül 1922 ) sivil halka karşı uyguladıkları vahşet nedeniyle Mustafa Kemal Yunan Ordusuna; “Askerlik şerefinden yoksun katiller sürüsü” diyecektir. niteleyecektir. Askeri zaferle de iş bitmiyordu. Süngü, diplomasinin önünü açmıştı. Yüzyılların birikmiş hesabı Lozan Konferansında görülecekti.
İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği emperyalist blok, Lozan’da masada 1. Dünya savaşının galibi sıfatıyla oturduklarını söylemektedirler. Türk heyetini, büyük savaşın mağlubu sıfatıyla davet etmişlerdir ve bütün faturayı ödemesini istemektedirler! Türk heyeti, öncelikle tarafların bu şekilde konumlandırılmasına itiraz edecek, Lozan’a, Mondros’tan değil, Mudanya’dan geldiğinin altını çizecektir. Gerçekten de Lozan’daki TBMM heyeti, Mondros’un ezikliğini değil, kurtuluş Savaşı zaferinin eseri Mudanya Ateşkesinin özgüvenini taşımaktadırlar!
Konferans 13 Kasım yerine 20 Kasım 1922’de başlayacak, kurtlar sofrasındaki uzun tartışmalardan, çekişmelerden, karşılıklı restleşmelerden, verilen uzunca bir aradan sonra, 24 Temmuz 1923’te, Türk Milletinin özgürlük ve bağımsızlık belgesi olan Lozan Antlaşması imzalanacaktır. Sevr paçavrası tarihin çöplüğündeki yerini almış, Mehmetlerin süngüsüyle kazanılan askeri zafer, Lozan’da elde edilen diplomatik zaferin yolunu açmıştır.
Lozan Antlaşmasının bizim için ifade ettiği anlamı Atatürk’ten alıntılayarak bitirelim yazımızı: “Bu antlaşma, Türk Milletine karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş siyasi bir zafer eseridir.”