İSTİKLALİ YOK EDEN ADLİ KAPİTÜLASYON
Av. Hüseyin Özbek
İstiklal, Reşat Nuri Güntekin’in tek perdelik, unutulmuş bir tiyatro eseridir. Ne zamandır yazmayı düşünüp ertelediğim, sonra da unuttuğum bu konuyu yurt dışında kaleme almak varmış. Osmanlının çöküşünün en önemli etkenlerinden biri de emperyalist devletlere tanınan ekonomik, mali, adli kapitülasyonlardı. Yazar, tek perdelik oyunda, devletin yargı tekelini yok eden Adli Kapitülasyonları işler. Büyük yazar, Osmanlı ülkesinde bulunan yabancı uyruklu kişinin, Türk mahkemelerince yargılanamaması demek olan Adli kapitülasyonu tek perdelik oyunda ne kadar kadar güzel anlatır.
Biz oyunu özetlemeye başlayalım artık: Tek perdelik oyunda sahne, cezaevi müdürünün odasıdır ve hiç değişmez. Ege / Akdeniz bölgesinde bir sahil kasabasının Cezaevi Müdürü, heyecanla birilerini beklerken, kendi kendine konuşmaktadır. Müdür, meslek yaşamında ilk kez bir idama tanıklık edecektir. Kasabanın bıçkınlardan Adalı Hüseyin, önceki vukuatlarında birkaç ay yatıp tahliye olduğu cezaevinden bu kez tabut içinde çıkacaktır. Odanın bir köşesinde sessizce bekleyen ihtiyar, oğlunun kanlısı ipte sallanırken seyredip yüreğini soğutmaya gelmiştir.
İlçe Kaymakamı, Savcı, Adliye müfettişi, ilçeye yaka silktiren Adalının hücresinden çıkarılmasını beklerken aralarında sohbet etmektedirler. Son vukuatında kasabanın sevilen bir delikanlısının canına kıymaktan yargılanan Adalı, idam cezasına çarptırılmıştır. İlçenin mülki amiri ve adli yetkilileri, kasabaya yaka silktiren püsküllü beladan biraz sonra kurtulacakları için memnundur.
Cezaevi müdürünün kapısını çalan jandarmanın arkasından yabancı bir subay ile çevirmeni odaya girerler. İlçenin yöneticileri şaşkınlık ve merak içinde beklenmeyen konuklara bakmaktadır. Davetsiz konukların geliş nedeni biraz sonra anlaşılır. Kasabanın karşısındaki Terma Adası, 5 yıl önce Osmanlının elinden çıkarak, yabancı bir devletin egemenliğine geçmiştir. Hüseyin’in ağabeyi Resul Efendi, adanın Belediye Başkanıdır. Resul Efendi’nin, kardeşinin kurtarılması ricası üzerine Adadaki birliğin Kumandanı Galo, Osmanlı Valisine nota vermiştir. Nota’da, Terma doğumlu Hüseyin’in yurttaşları olduğu, Osmanlı ile imzalanan Adli Kapitülasyon hükümlerine göre Türk mahkemelerinin Hüseyin’i yargılama yetkisinin bulunmadığı hatırlatılarak, mahkumun iadesi istenilmektedir.
Kumandan Galo’nun notası üzerine Vali, infazın durdurulması ve Hüseyin’in gelenlere teslimi için Kaymakama acilen talimat yazmıştır. Galo’nun yaveri binbaşının, kaymakama elden teslim ettiği talimatta, infazın hemen durdurulup, mahkumun gelenlere teslimi emredilmektedir. Valinin talimatını okuyan kaymakam, savcı ve müfettiş, namlularını kasabaya çevirmiş iki dretnot ile bir savaş gemisinin kasabanın açığında beklediği haberini de alınca, mahkumun gelenlere teslim edilmesinden başka bir seçenekleri olmadığını anlarlar.
Oğlunun kanlısının biraz sonra ipte sallanacağı anı bekleyen acılı baba için bu kararın ikinci bir cinayetten farkı yoktur. İsyankar sözlerle bağırıp çağırdıktan sonra bir köşeye çekilip sessizliğe bürünür. Diğerlerine göstermeden kuşağında sakladığı bıçakla adaleti yerine getirmeye karar vermiştir. Hüseyin, yabancı subaya teslim edilirken kuşağına sakladığı bıçakla işini bitirecektir.
Bu arada infaz için hücresinden çıkarılan Adalı, Jandarmalardan birini kulağını, birinin parmağını ısırmış, üçüncüsünün dişini kırmıştır. Zorlukla sokulduğu müdür odasında savcıya kaymakama küfürler yağdırmakta, ağzına geleni söylemektedir. İhtiyar ise, hançeri saplamak için uygun anı beklemektedir., Yılışık bir ifade ile araya giren tercüman, Terma kumandanı Galo’ya teşekkür etmesini, onun baskısıyla infazın durdurulduğunu, kendisini Adaya götürmeye geldiklerini söyleyince, Adalı kısa bir şaşkınlık geçirir. Meseleyi iyice anladıktan sonra sahnede bambaşka bir Adalı Hüseyin görürüz. Yabancı bir devletin baskısıyla infazın ertelenmesi, biraz sonra salıverilecek olması, yabancılar karşısında devletinin acizliği, onun ruhunun derinliklerine yaşayan milli gururunu yaralamıştır.
Adli kapitülasyonlar sayesinde ipten kurtulacak olan Adalı, Terma’dan gelen binbaşı ile yılışık tercümana döner: “ Benim bütün ahlaksızlıklarıma, pisliklerime karşı tek bir iyi tarafım vardır. Benim memleketimin, devletimin işine yabancıların dost olsun düşman olsun burnunu, parmağını sokmasına tahammül edemem. Benim devletim, benim kanunum beni ölüme mahkum ediyor. Haksız yere bile olsa benim devletimdir, benim milletimin kanunudur. Komutanına de ki; bu külhanbeyinin tahsili terbiyesi yok. Adamakıllı lakırdı etmesini hiç bilmiyor. Bir tek lügat biliyor: İstiklal ! ”dost olsun düşman olsun dost olsun, düşman olsun
Hüseyin’in tiradı, idarecileri utandırmış, az önce caninin kanını içmek için fırsat kollayan babayı derinden etkilemiştir. Coşkulu konuşmanın ardından kelepçeleri takmaları için jandarmalara ellerini uzatıp sehpaya yönelen Adalı’yı yaşlı gözlerle izleyenler arasında yaşlı baba da vardır. O artık, az önceki kanını içmeye can attığı caniyi, milletini ve devletini küçük düşürmemek için ipe giden bir kahraman olarak görmektedir. Az önce evladı için gözyaşı döken baba, bu kez ikinci evlat olarak görmeye başladığı Adalının ardından sarsıla sarsıla ağlarken perde ağır ağır iner.