31 MART’IN İNTİKAMI
Rumeli’de birlikleriyle dağa çıkan genç subayların baskısına, Manastır’dan, Selanik’ten, Yıldız’a yağan telgraf yağmuruna daha fazla dayanamayan II.Abdülhamit, 23 Temmuz 1908 tarihli iradesiyle Kanuni Esasinin yürürlüğe konulacağı, seçimlerin yapılmasıyla Meclis-i Mebusan’ın (Osmanlı Parlamentosu) açılacağı taahhüdünde bulunacaktır.
Hürriyetin ilanı olarak tarihe geçen 23 Temmuz 1908’in arkasındaki güç İttihat ve Terakki Cemiyeti’dir. Cemiyetin o zamana kadar kamuoyunda pek bilinmeyen bazı sivil ve asker üyeleri, sonraki dönemin etkin aktörler olarak siyasi tarihimizde yerlerini alacaklardır. Kanuni Esasinin yürürlüğe konulup, Meclis-i Mebusan’ın açılmasıyla her şeyin düzeleceği beklentisi gerçekleşmeyecek, bir yandan iç siyasi çekişmeler, diğer yandan 1911 Trablusgarp, 1912-1913 Balkan, 1914-1918 1.Dünya Savaşıyla uğranılan kayıplar imparatorluğun sonunu getirecektir.
II.Abdülhamit’in, halka ve aydınlara yönelik ağır baskı,sansür,sürgünü ile Medreseye yönelik destek, teşvik ve ödüllendirme politikası göz önüne alınmadan yapılacak 23 Temmuz 1908 değerlendirmesi eksik kalacaktır. Hürriyetin İlanı olarak tarihe geçen 23 Temmuz 1908, her türlü baskıya ve despotik uygulamaya karşı halkın ve aydınların başarıya ulaşan direnci olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle de 23 Temmuz 1908, tarihin tekerleğinin ileriye doğru dönüşünün önemli bir kesiti, demokratik bir kazanım olarak okunmalıdır.
Saltanat ve Hilafetin geleneksel ve imtiyazlı müttefiki Medrese süreci endişeyle izlemektedir. Sansürün kaldırılmasıyla peş peşe yayınlanan gazete ve dergilerden, Harbiyeli, Mülkiyeli, Tıbbiyeli mektepliler öne çıkarken medreseye uzak durulmasından, hiç memnun değillerdir. Hele İttihat ve Terakkinin etkisiyle Harbiye Nezareti’nin ( Savaş Bakanlığı ) medrese talebelerini yeterlilik sınavından geçirme ve askere alma hazırlıkları karşısında diş gıcırdatmakta, yeni bir Patrona Halil kalkışması için fırsat kollamaktadır.
3 Nisan 1909’da Ayasofya Camisinde okunan Mevlid, kopacak kalkışmanın işaret fişeğidir. İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti yöneticisi, Volkan Gazetesi sahibi ve başyazarı Derviş Vahdeti’nin düzenlediği, Said-i Nursi ve ulemanın katıldığı Mevlid, 31 Mart’ın provası olarak düşünülmüştür.
Vahdeti ve Softalar,kışlaları gezerek Avcı Taburlarını kışkırtmakta, 7 Nisan’da Gazeteci Hasan Fehmi’ ye düzenlenen suikastın mektepli subayların işi olduğunu söylemektedirler. Kışkırtmalar sonuç vermiş, 31 Mart 1909’da Taksim ve Yıldız kışlalarından çıkan Avcı Taburları Ayasofya’ya yönelmiştir. Süleymaniye, Fatih ve Beyazıt Medreselerinden çıkan softalarla Avcı Taburlarının buluşma noktası Ayasofya Meydanı olacaktır. Patrona Halil ( 1730 ) ve Kabakçı Mustafa ( 1807 ) kalkışmalarındaki ulema/isyancı ittifakı bir kez daha tekrarlanmaktadır.
Meclis-i Mebusan’a, Bab- Ali’ye (Hükümet) ve matbuat’a iki adım uzaklıkta olan Ayasofya meydanı, bilinçli olarak seçilmiştir! Parlamento basılmış, Adalet Bakanı linç edilmiş, Lazkiye Mebusu öldürülmüş, Binbaşı Ali Kabuli, Abdülhamit’in gözü önünde parçalanmıştır. İsyancılar, yakaladıkları mektepli subayların yüzüne tükürüp sünnet muayenesi yapılmakta; ”Mektepli subay istemeyiz,alaylı subay isteriz” haykırışlarıyla kahvehane duvarlarından resimler indirilmekte, İttihat ve Terakki Kadınlar Kulübü basılıp musiki aletleri parçalanmaktadır! Patrona’dan, Kabakçı’dan bu yana, “Şeriat isteriz” sloganı hiç değişmemiştir.
Abdülhamit’in, İsyancıların bütün isteklerini kabul edip, tüm cezaların affedileceği, şeriatın daha özenli uygulanacağı sözünü verdiği 31 Mart 1909, çağdaş değerler ve çağdaş kurumlara karşı, medrese öncülüğündeki koalisyonun gericilik kalkışması olarak tarihe geçecektir!
Selanik’ten gelen, Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu, İstanbul’u iki haftalık irtica işgalinden kurtaracak, Avcı Taburlarının sığındığı Taksim Kışlasını topa tutarak isyanın son kalıntılarını da temizleyecektir.
Yukarıda anlatılanlar 115 yıl geride kalan 31 Mart 1909 kalkışmasının kısa hikayesidir. Asıl uzun ve halen yaşamakta olduğumuz hikaye ise 1909’da iki hafta içinde bastırılan 31 Mart’ın, yüzyıllık rövanşının cümle alemin gözü önünde misliyle alınmakta oluşudur!
Av. Hüseyin Özbek