Yüz yıllık Onur MİLLİ KURTULUŞUN GAZİ MECLİSİ
Osmanlı Meclis-i Mebusan’ının ( Parlamento ) sonu Heyet-i Temsiliye ( Temsil Kurulu ) Reisi Mustafa Kemal Paşa’nın öngördüğü gibi oldu. Müdafaayı Hukuk ağırlıklı Meclisin, Anadolu’da filizlenen Milli Mücadele yanlısı tavrı işgalcilerin tahammül edemeyeceği bir şeydi. Sevr’in önsözü sayılan Mondros Mütarekesi ( 30 Ekim 1918 ) ile bağımsızlığı fiilen sona ermiş, ordusu dağıtılmış, stratejik noktaları işgal edilmiş bir ülkenin, galiplerin merhametine sığınmaktan başka ne seçeneği olabilirdi ki? Mütareke İstanbul’unun kibirli işgalcileri, Saray gibi, Bab-ı Ali (hükümet) gibi kendileriyle uyumlu çalışacak bir meclis beklerken Misak-ı Milli ( Milli yemin ) gibi kararlar da neyin nesiydi?
İstanbul’un yeni efendileri bu küstahlığın (!) karşılığını vermekte gecikmeyecek, 16 Mart’ta Osmanlı Meclisini basıp milletvekillerini tutuklayarak en ufak direnişi acımasızca yok etme kararlılıklarını göstermiş olacaklardı. Kapısı dipçikle açılan, vekilleri tutuklanan Meclisin çalışması 18 Martta son bulacak, 11 Nisan’da resmen kapatılacaktır. Birkaç ay yitirildikten sonra Mustafa Kemal Paşa’nın işaret ettiği noktaya gelinmiştir: İşgal bölgesi dışında, Anadolu’nun bağrında emperyalist işgale karşı milli direnişin meşruiyet organını oluşturmak.
Mustafa Kemal, yenilgiyi zafere, karamsarlığı umuda, teslimiyeti direnişe çevirmeyi bilen kaderin adamıdır. O’nun kitabında vazgeçme ve teslimiyet yok, hangi koşul altında olunursa olunsun sonuna kadar mücadele vardır.Meclis-i Mebusan’ın faaliyetinin sona erişinin ertesi günü, 19 Mart 1920 de Temsil Kurulu Başkanı sıfatıyla vilayetlere, sancaklara, kolordu komutanlarına gönderilen tebliğ ile olağanüstü yetkilere sahip bir Meclisin Ankara’da toplanması çağrısında bulunacaktır:
“ Devlet merkezinin de İtilaf Devletleri tarafından resmen işgali, yasama, adli ve yürütme kuvvetlerinden ibaret olan milli devlet kuvvetlerini bozmuş ve bu durum karşısında görev yapmaya imkan göremediğini resmen hükümete bildirerek Meclis-i Mebusan dağılmıştır. Şu halde devlet merkezinin dokunulmazlığını, milletin istiklalini ve devletin kurtarılmasını sağlayacak tedbirleri düşünmek üzere millet tarafından olağanüstü yetkiye sahip bir Meclisin Ankara’da toplanmaya daveti ve dağılmış olan mebuslardan Ankara’ya gelebileceklerin de bu Meclise iştirak ettirilmeleri zorunlu görülmüştür.”
Bundan sonrası, Meclis-i Mebusan’ın fiilen kapatıldığı 18 Mart ile Büyük Millet Meclisi’nin açılacağı 23 Nisan arası 36 gün sürecek akıl almaz bir yarıştır. O günün ulaşım ve iletişim olanaklarıyla bu kadar kısa sürede bir yandan yeni milletvekili seçimlerinin gerçekleştirilmesi, diğer yandan kara ve deniz yollarının denetlendiği işgal İstanbul’undan çıkış olanağı bulacak milletvekilleriyle Ankara’da yeni bir meclis kurmak olacak şey değildir. Saltanat koltuğunda kaderini işgalcilerin merhametine bağlamış iradesiz bir halife sultan, Babıali’nin (hükümet) başında İngiliz’den daha İngilizci Damat Ferit’in olduğu İstanbul’dan hayır yoktur. Neler yapılacaksa, kaderini eline almış Türk Milleti ile yapılacaktır!
19 Mart ile 23 Nisan arası var olmakla yok olmak arasındaki sırat köprüsüdür. Yüzyılların sömürgecilik deneyiminden beslenen İngiliz diplomasisi, Anadolu’da beliren tehlikeyi endişeyle izlemektedir. Mustafa Kemal’in örgütlediği Milli Direnişin başarısının Birleşik Krallığa çıkaracağı ağır faturanın, sömürgelerinde yol açacağı depremin farkındadır. Milli direnişi, genişleyip kurumsallaşmadan yok etmek, kaynağında kurutmak için Ankara’nın devreden çıkarılması, Meclisin toplanmasının kesinlikle önlenmesi gerekmektedir. En iyisi ve maliyeti düşük olan yöntem seçilecek, yani Türk Türk’e kırdırılacaktır! Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını kafir ilan edip, milleti kelle avcılığına çağıran Dürrizade fetvalarının, Anadolu yangın yerine çeviren, Ankara varoşlarına kadar uzanan gerici, bölücü isyanların arka planı budur.
Damat Ferit’in Kuvayı inzibatiye çeteleri, Dürrizade’nin cennet vaatleri, bol keseden dağıtılan İngiliz altınları, Milli Mücadelenin meşruiyet dayanağı Millet Meclisinin açılışını engelleyemeyecektir. 335 vekilden 115’inin katılımıyla 23 Nisan’da açılan Meclisle aslında yeni devlet kurulmuştur.Milli iradeyi yansıtan, yasama ve yürütme yetkilerine haiz, hukuk meşruiyetine dayalı TBMM’nin açılışıyla işgal İstanbul’unun güdümlü hükümetlerinin son meşruiyet kırıntıları da tarihin çöp sepetine atılmıştı.
24 Nisan’da oybirliği ile TBMM başkanı seçilen Mustafa Kemal’in açış konuşması, bir askerin hukuk ve demokrasiye, millet iradesine gösterdiği saygının, verdiği önemin tarihi bir belgesidir.Asker kökenli TBMM Başkanının bu tarihi konuşması, kurulan yeni devletin diktayı, tek adamlığı değil, hukuk ve çağdaş demokrasiyi hedeflediğini göstermektedir:
“ Meşru olmayan ve sorumlu olmayan kuvvetlerin baskısı ile milletin ve devletin bütün kuvvetlerini birleştirmek mümkündür.Ama bu sonuç devamsızdır.Bu birleştirmenin devamı mümkün değildir. Bu Meclisin varlığı, her şeyden evvel, meşruluk ve sorumluluk esaslarının, milletçe itibar ve saygı görmesinin şart sayıldığına bir delildir. Şu halde yüksek Meclisinizde birleşen yüksek millet iradesine dayanmak suretiyle meşruluğun ve yasallığın işlere hakim kılınması şarttır.”
Açılışının 100. Yılında, Milli Mücadelenin meşruiyet kaynağı Gazi Meclisi, Reis Paşa’sını, İstiklal madalyalı Gazi vekillerini saygıyla selamlayalım. Bağımsızlığın, çağdaş demokrasinin,hukuk devletinin dayanağı Gazi Meclisin 100 yıllık onurlu mirasına sahip çıkmanın, iktidarıyla, muhalefetiyle bu gün bütün vekiller için TBMM kürsüsünden ettikleri yeminlerinin gereği olduğu kadar vicdan borcu olduğunun altını bir kez daha çizelim.
Av.Hüseyin Özbek
Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı