KUVVETLER AYRILIĞINA DÖNÜŞ İHTARI
31 Mart yerel seçimlerinin ilk kaybedeni başkanlık sistemidir.Kuvvetler ayrılığını dışlayıp, tek adamın yanılmazlığına, bireysel aklın ortak akıldan üstünlüğüne dayanan iddialı tez iflas etmiştir.
Parlamenter rejimde partiler üstü konumu nedeniyle sembolik ve saygın Cumhurbaşkanlığının yerini alan yeni sistemde başkan, zaferin mimarı yenilginin tek sorumlusu görülecektir.
Mahalli seçimin başarısızlığı,mahalli seçim sınırları içinde mütalaa edilmeyip, topyekun mağlubiyet olarak algılanacaktır.
Gelecekteki seçim zaferlerine ve ömür boyu iktidara kurgulu bir hayalin ürünü başkanlık sisteminin yaşamın gerçekliği karşısındaki bozgunu, bu dayatmanın demagoglarına ders olmalıdır.
Kitleleri,lider kültü etrafında birleştirmeyi, başarının mutlak garantisi gören lider tapıncının doğru olmadığı ortaya çıkmıştır.
Osmanlı imparatorluğu, saltanat ve hilafet ayakta iken , 1876'da ilk Anayasa ile ( Kanun-u Esasi ) bir tür parlamento (Meclis-i Mebusan) denemesi olan, meşrutiyet rejimine geçmişti. Bu,keyfi bir tercih olmaktan öte, konjoktürün ve uluslararsı güç dengesinin dayattığı bir zorunluluktu.
Geçmişten günümüze, 1876- 1921 -1924 -1961- 1982 olmak üzere 143 yılda 5 Anayasa yapmış olan ve parlamenter sistemi temel almış bir topluma zorla giydirilen elbisenin dikişleri patlamış, sağından solundan dökülmeye başlamıştır.
Türkiye'nin devlet sistematiği; hukuk meşruiyetine dayanan, ulus devlet,üniter yapı esalı parlamenter rejimdir. 29 Ekim 1923, bu eksende inşa edilen devlet yapılanmasının simgesel tarihidir.
Ortada bu temel tercihi ve tarihsel rotanın değiştirilmesini gerektirecek haklı bir neden de bulunmamaktadır. Akıl,bilim ve gerçeklik dışı bir inadın ülkeyi sürüklediği yere dikkat edilmelidir.
Yaşanan karmaşa ve etrafın toz dumanının etkisinde kalmadan bakıldığında görülen manzara son derece nettir:Tarihin diyalektiğine, toplumun sosyal genetiğine aykırı bir fantezinin ürünü başkanlık sisteminin erken iflasına hep birlikte tanık oluyoruz.
Ankara,İstanbul gibi eski ve yeni başkentler başta olmak üzere,iktidar partisinin arka bahçesi,ekonomik ve siyasal lojistiği olan önemli metropollerin kaybı, mahalli seçim yenilgisinden çok daha öte anlam ifade etmektedir.
Muhalefetin zaferi, muhalefet partisinin siyasal başarısından çok, tek adam rejimine ve ötekileştirici dile karşı halkın dogal tepkisi olarak okunmalıdır.
Mahalli seçim sonuçlarıyla ortaya çıkan tablo, Türkiye'yi içeride kutuplaştırıcı, dışarıda yalnızlaştırıcı tek adam rejimini terk edip, yeniden kuvvetler ayrılığını esas alan parlamenter sisteme dönme arzusu olarak okunmalıdır.
Mahalli seçim sonuçları, tarihsel tercihini uygarlık ve demokrasiden yana yapmış Türkiye'nin, her anlamda olağanlaşması için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Av. Hüseyin ÖZBEK