MANİCİ BAŞI
Maraz toprağın ekini de maraz olur. Boy atmaz, dene tutmaz. Gün vurdu mu kavrulur gider. Gömgök dururken hafta geçmeden sararıverir. Zayıf ekin tırpana gelmez, orakla biçilir. Tırpan erkeklerin, orak kadınların işidir. Tek orakla baş olmaz, yolmacının önündeki tarla uzadıkça uzar. Köylüler bunu bilir, orakla biçilecek tarlaya sıra geldi mi konu komşudan, tuz ekmek dostlarından imece çağrılır.
Tahsin Çavuşların Guguk doruğundaki ekinin tavı geçmiş, kocamıştı. Bir iki gün daha günü yerse tohumunu da karşılamaz, dene olduğu gibi yere geçerdi. Haber salınan komşulardan, hısım akrabadan imeceye koşan kadınlar, kızlar tarlaya vardıklarında gün iki adam boyu anca yükselmişti. Tarlanın yama yuma yerlerini sabah serinliğinde aradan çıkarmak iyi olurdu. Kel yerler, orağa zor gelen kıyı bucak yolunursa gerisi kolaydı.
Toprağın gecenin serinliğini üzerinden atmasına, çiğ yaşının kalkmasına daha zaman vardı. Tarladan önce damın taşın işini görmüş, oğul uşağı doyurmuş, ocağı bucağı toplamış kadınlar için serinlikte yolma yolmak çocuk oyuncağıydı. Sol elle ekin sapları kavranır, sağ eldeki orakla dibinden kesilir. Çoğu kez köküyle gelen ekinin toprağının ayrışması için orağın tersiyle vurulduktan sonra öbek öbek destelenir. Öğlen verilen yemek arası, arada bir su içmek için testiye uzanma dışında bir elle sapları kavralayıp diğeriyle oraklama sabahtan akşama durma hal tekrarlanır.
Ayağın ekinin, yolunmuş ekinin kokusu birbirinden farklıdır. Otların, ağaçların, çiçeklerin, yolunan kökle ele gelen toprağın kokusu da bir başkadır.Sabahleyin ekin tarlasına yayılıveren kadınlar her sırrına aşina oldukları topraklarda bulunmanın rahatlığıyla öte dağı beri aktaracaklar, alt başından girdikleri tarlanın üst başından çıkacaklardı. İnsanoğlu ile toprak arasında dünyaya göz açar açmaz kesilen göbeğin gömülmesiyle başlayan dostluk yıl yıla ulandıkça gelişir, derinleşir. Gün gelip vade yetince ataları gibi kendilerini de bağrına basacağını bilirler. Analarının sırtında beşikle, kundakla ilk buluşmalarından bu yana tanış oldukları dost toprağın haz veren kokusuyla mest olurlar.
Sabah serinliğinde kıyı bucak toplanmış, tarlanın alt başından yukarıya doğru yolmaya başlamışlardı. Altı imecenin yan yana aynı anda orak çalıp, yoldukları ekini aynı anda destelemesindeki ahenk uzaktan bakanlar için artistik jimnastiğe benzer bir görünüm oluşturuyordu. Yolmacıların eş zamanlı hareketlerindeki uyum görülmeye değerdi. Orağın, taşla, toprakla sürtüşürken çıkardığı metalik tınılar yolmacılarda ahenk akordu etkisi yapıyordu.
Civar tarlaların ağaran ekinleri de tırpancıların, yolmacıların yolunu gözlüyordu. Saffet Ağanın arpası bir iki gün içinde biçilmezse tırpanı çaldıkta pıtır pıtır dibine düşerdi. Musagilin kaplıcası tavlıydı. Bir haftası daha vardı. Ali Ağa’nın dere kıyısındaki buğdayı temelli ağarmıştı. Bu gün günlükçü tuttuğu tırpancılarıyla birazdan sökün ederdi.
Kimi eşeği ile kimi köpeği ile kimi ardına taktığı tayalarıyla tarlalarına giden komşular Döndü Kadın’a sesleniyorlardı;
-Kolay gelsin Döndü Kadın. Erkencisin maşallah.
-Kolaysa başınıza gelsin.
-Bereketli olsun. Kolaylamışsınız.
-Sağ olun. İş de aş da kalabalığınan. İmeceler sağ olsun.
Yoldan geçenin tarlada tapanda çalışana tanış olmasa bile selam vermesi adettendir. Yedi kat yabancı da olsa iyi dilekte bulunmak atalar töresidir. Selama karşılık vermek, yolcuyu dua ile uğurlamak da selam verilene düşer. Yazıda yabanda, tarlada harmanda sofra kurulmuşsa yolcunun; “bereketli olsun” dileğine sofraya buyur edilerek karşılık verilir. Tanrının verdiği Tanrı misafiri ile bölüşülür. Kaşık yetmezse nöbetleşe kullanılır, yolcu kuru ağız gönderilmez.
Güneş yükselmeye, sıcak kendini hissettirmeye başlarken komşu tarlalar ekin biçenler, yolma yolanlarla dolmuştu. İş kızışmaya, yorgunluk uç vermeye, ter imecelerin sırtından çıkmaya başladığında maninin vakti gelmiş demektir. Guguk Doruğunda atılan mani öte geçeden, Özbel’in tarlalarından rahatça duyulurdu. Hoş geldin manisiyle uç açmak Döndü Kadına düştü:
Maniciyim ezelden
Gönül geçmez güzelden
Güzelin gözü çıksın
Meyil vermez tezelden
Mani biter bitmez imecelerin bir ağızdan çıkardıkları “ Uyyyy!” nidası maninin beğenildiğine işaretti. Döndü kadının ardından imecelerden gelecek ilk mani genç kızlara düşmezdi. Uslu başlı yolmacının hoş bulduk manisinden sonra onlara da sıra gelecekti:
Karşıda budak yanar
Vardıkça ırak yanar
Aşıklık bal şerbeti
İçtikçe yürek yanar
İmece başının ortaya attığı sevda manisinden sonra işin ne yana gideceği diğerlerinden gelecek karşılığa bağlıydı. İmecelerden biri maniye başlamak için avaza duracakken tırpanı omuzlamış, gündelikçileriyle yoldan geçen Ali Ağa’yı görüverdi. Karısını yıllar önce kaybeden, bir sürü oğul uşak arasında gönülden geçse de yeniden evlenemeyen Ali Ağa’ya atılacak mani belliydi:
Pencereden kuş uçtu
Yandı yürek tutuştu
Evlensene hay ağam
Yüzün gözün buruştu
Kadınların gülüşmesi, kızların kikirdeşmesi maninin Ali Ağa’nın üstüne kara sakız misali yapıştığını gösteriyordu. Ali Ağa içinden boş mu versem, karşılık mı versem diye geçirdi.Altta kalmayı, mars olmayı da istemiyordu.Tırpanı ağaca dayayıp elini kulağına attı:
Sergende sütten kaymak
Yiyelim parmak parmak
Kız sen kimin yarisin
Her yanın oynak
Ali Ağanın manisine cevap verilemezse altında kalınacak şu kadar kadın bir adamın hakkından gelememiş olacaktı. Kadınlar birbirine baktılar. Döndü Kadın; siz hele geri durun bakalım deyip, Ya Mevladan koyuverdi:
Ak tavuğun iliklisi
Kara tavuğun kemiklisi
Benimle aşık atamazsın
Yazı Köyün sümüklüsü
Ali Ağaya verilen okkalı karşılığın ardından imeceler makaraları koyuverdiler.Orağı desteyi elinden düşürenler oldu. Zehra Gelin;
-Döndü Abla adama kış katığını yazdan yedirdin vallahi. Bunun altından kalkamaz ” derken Ali Ağa’dan ikincisi geldi:
Ak kutunun kapağı
İçindedir kepeği
Ne dırlanıp duruyon
A Karagözün köpeği
Döndü Kadın karşı maniye yeltenirken Zehra Gelin;
-Abla ben şunun dersini veriyim de dili dişi kitlensin” diyerek inceden başlayıverdi;
Hay huluma huluma
Pekmez koydum tuluma
Söylersen mani söyle
Köpek gibi uluma
Ali Ağa kadınlara atacağı yeni maniyi düşünürken birden aklı başına gelir gibi oldu. Gün tepeye dikilmiş, öğlen yanaşmış , daha tarlaya varmamıştı. Akılsızlığına kızdı: “A, avanak Alim, ekin yere geçmiş sen kadınlarla mani atışmasına giriyorsun. Biçilecek ekinin, görülecek bir sürü işin varken mani senin neyine a benim safım.Günlükçüler de mani attık,yarenlik yaptık demezler. Yevmiyeyi tam isterler” diye geçirdi içinden. Tırpanı omuzladığı gibi kadınların gülüşmesine, ardından laf sokmalarına aldırmadan tarlaya doğru hızlandı.
Sıcak iyiden iyiye artıp toprak ısınmaya, taşlar el yakmaya başlamış, sabahtan beri arı gibi çalışan imeceler bayağı acıkmıştı. Tarla sahibine karın taşlama zamanın geldiği usulüne göre hatırlatılmalıydı. Zehra Gelin Döndü Kadına bakarak maniyi salıverdi:
Ala karganın ölüsü
Bitti tarlanın yarısı
Biz açlıktan ölüyoz
Tahsin Çavuşun karısı
Kinayeli maniden sonra imeceler bir ağızdan neşeli bir “Uyyyyy” çektiler. Döndü Kadının;
-Er öğlenden ne aşı, ne ayranı. Tarla bitmeden lokma yok” demesindeki maytaplığı hepsi biliyordu. -Çörek yoksa orak da yok, deyip orakları şakadan yere bırakıverdiler. Karşılıklı iğnelemelerle biraz daha orak çaldıktan sonra Döndü Kadının;
-Elleriniz dert görmesin.Ayağınıza taş dolaşmasın.Ömrünüz uzun, düğününüz güzün olsun alkışıyla işe ara verildi. Koca meşenin gölgesine oturdular. Çam güvlekten birbirine su dökerek el yüz yıkayıp nefes aldılar.
Koca meşenin altına serilen sofraya fırdolayı oturup bulgur pilavına kaşık çalmaya başladılar.Ayran bakracı elden ele dolaşıyor, tepsideki tepeleme bulgura konup kalkan kaşıklar sayılmıyordu. İşe de aşa da aynı hızla saldıran imecelerin bulgur talimi tepsinin dibi görününceye kadar devam etti. Kaba gölgeye tok karınla uzanmanın sonu uykudur. Bunu bilen imeceler gönül çekse de yemeğin ardından koca meşeye arka verip yanlamadılar. Dereden bükten, hasıldan harmandan, sığırdan davardan söz açıp az biraz oyalandılar. İmece başının;
-Haydi gelinler, haydi kızlar.Biz buraya iş görmeye mi çene çalmaya mı geldik? Harman, davran demişler. Kalkın bakalım, buyruğuyla tarlaya yayılıverdiler.
Guguk doruğunun öğle sonrası güneşi yakar kavurur.Toprak ateş olup parlayacak hale gelir.Sıcak ikindi sonrası ova yeli çıkıncaya kadar insanı temelli bunaltır. Gün ortasında börtü böceğin de sesi kısılır, şamataya ara verirler. Sıcağın koyusuna soğuğun buyduranına bana mısın demeyip işini işleyip aşını kotaran kadınları akşama üst başından çıkılması gereken tarla bekliyordu. Tarlanın başına çıkmadan ardında ayağın ekin bırakıp gitmek imecenin ayıbı sayılırdı.
Macaroğlunun tarlasında tırpancıların ardından deste eden Mükerrem Kadın imecelere sataşmak, iş çıkarmak istedi. Arada dere de olsa sesi beri yakaya gayet güzel ulaşıyordu. Döndü Kadının imecelerinden Marazların Ayşe’nin kocası epeydir gurbette idi. Yıl geçmiş daha dönmemişti. Onu gözüne kestirdi:
Akşam oldu ay da yok
Pilav pişti yağ da yok
Döşekler yayılı kaldı
Oynayacak yar da yok
Kinayeli söze, igneleyici kelama yarma vurmak denir. Ayşe, Mükerrem Kadınınyarmasının altında kalacak gelinlerden değildi. Kikirdeşip fıkırdaşan yoldaşlarına kulak asmasa bile maninin ardından civar tarlalardan kopan; “Uyyyy” çığlıklarının altında kalamazdı. Akşama Guguk doruğundan mars olmuş, yarmanın karşılığını verememiş olarak dönemezdi:
Çaya aşağı kurt izi
Gurbet ayırdı bizi
Ayıran gurbet olsun
Mevlam kavuşturur bizi
-Kız gelin aşk olsun. Macaroğlunun cazgırının altında kalmadın ya pes doğrusu diye seslendi Döndü Kadın. Komşu tarlalardan da onaylayıcı nidalar Guguk doruğunda yankılanıyordu. Macaroğlu işin peşini bırakmaya niyetli değildi.İmecelere sataşmayı sürdürdü:
Karşıda yoldum yolma
Sahana koydum dolma
Behey deyyusun kızı
Hani yolduğun yolma
Macaroğlunun cazğırının ikinci manisi ortaya atılmıştı. İmecelerin tamamını tembel, kıçı yerden kalkmaz, eli işe varmazlardan saymıştı. Zehra gelin siz hele geri durun dedikten sonra öte geçeye acı elma tokmağı misali manisini salıverdi:
Mani maniyi açar
Mani bilmeyen kaçar
Çok söyleme Mükerrem
Ağzına toprak kaçar
Mükerrem Kadının cevabına fırsat vermeden ikinci yarmayı Döndü Kadın salladı:
Saçak saçak gezerin
Yaş kiremit ezerin
Senin gibi maniciyi
Kendir ipe dizerin
Mükerrem Kadın Guguk doruğunun imeceleriyle işi uzatmayı göze alamadı.Dişine göre olmadıklarını anlayınca işine dönüp tıktıyı kesti. İmeceler de bu kadar kötek yetiversin deyip kestiler.
Hasangilin Ayşe ile Solumaların Ahmet beşik kertmesiydi. Babaları asker ocağına aynı kurada gittiler. Aynı bölüğe düştüler. Köyde çelik çomakla başlayan dostluk asker ocağında silah arkadaşlığı ile temelli pekişti. Bebeler kundakta iken asker ocağında aldım verdim ettiler. Yediden yetmişe aşağı sokaktan yukarıya her Yazı köylü vakti saati geldiğinde düğün dernek kurulacağını beşik kertmelilerin baş göz edileceğini biliyordu. Bıldır sene şakadan azma bir iş oldu. Asker arkadaşları arasında sakar kömüşten, ala öküzden başlayan tartışma uzadıkça uzadı. Sonunda tertipler horozu kavağa çıkardılar. En sonunda üçten dokuza yemini basıp selamı sabahı kestiler. Köy odasında, harman yerinde biri diğerini görünce selamsız geçip gitmeye başladılar.
Akşamda sabahta söz kesip şerbet içmeyi, seymenli semetli düğünü bekleyen beşik kertmeliler babalarına bir şey de diyemediler. Ev kurmak, ocak yakmak için gün sayarken olan işe hayli üzüldüler. Karşıdan bir ışık gelir, uslular araya gider, iş düzelir diye umutla bekliyorlardı. Ahmet yukarı tarlada zağlı tırpanı ekine çalı çalıverirken maninin şamatanın kaynadığı Guguk doruğunda Ayşe’yi görür gibi oldu. Tırpanı bırakıp sınır taşına çıktı. Elini güneşe siper edip iyice baktı. İçini bir ılıklık kapladı:
-Essahtan o, vallahi Ayşe Kız. Oldu olacak, kırıldı nacak. Ya babası duyup temelli kızışır ya da imana gelip iş yoluna girer diye düşündü. Elini kulağına atıp Guguk doruğuna doğru avaza başladı:
Ekin ekili kaldı
Saban dikili kaldı
Ellerin yari gelir
Boynum bükülü kaldı
Ahmet’in manisine kulak kesilen imeceler manalı manalı Ayşe’ye bakıp birbirlerini dürtmeye başladılar. Ayşe’nin hoşuna gitse de ilkinde karşılık vermedi. Ahmet ikinciyi yolladı:
Entarisi ilmeden
Söylemiyor gülmeden
Kız sen beni delirttin
On beşime girmeden
Yalnız imeceler değil çevreden duyanların hepsi mektubun kime yazıldığını biliyorlar, Ayşe’den bir ses, bir nefes bekliyorlardı. Ayşe bir daha gelsin demedi. Sevdasını maniye döküp yukarı tarlaya doğru uçuruverdi:
Karanfil deste deste
Beni babamdan iste
Babam beni vermezse
Kıratı iyi besele
Sevdalıların yolma tarlasından arpa tarlasına, öte geçeden beri geçeye salınan, dağı taşı dolaşan manileri elbet anaların ataların kulağına da gidecekti. Büyükler işi oluruyla halletmezlerse olacaklar da ayan beyan ortaya dökülmüştü. Gerisi uslulara, araya laf katıp işi üzüldüğü yerden ulayacaklara kalmıştı.
Mani, beyit derken tarlanın ucu görünmüş, bir evlek yer kalmıştı. Sınıra yaklaştıkça gayrete gelen, yorgunluğu tümden unutan imeceler aç kurdun kuzunun ardına düşmesi gibi ekini önlerine katmışlardı. Gün sarkmaya, Karabük tarafı akşam kızıllığına bürünmeye, ova yeli imecelerin terli sırtlarını üşütmeye başlamıştı.
Öte geçede beri yakada sabahtan bu yana tırpan sallayanlar da ardından biçilen ekinleri desteleyenler de bu günlük bu kadar deyip örs çekici, tırmığı, dirgeni toplamaya başlamışlardı. Köye dönüşün vaktiydi. İmeceleri eve dönüşte sağılacak inekler, emzirilecek buzağılar, doyurulacak uşaklar bekliyordu. Sırtlarının döşek görmesine daha çok vardı.
Sabah çiğinde başlayan, yemek molasının dışında akşama kadar yolma yolan imeceler gün batmadan son tutam ekinle birlikte orakları destelerin üstüne koyup doğruldular. Komşuluğun hakkını vermişler, gelmeseler yere geçecek ekini kurtarıp ambarın yoluna koymuşlardı.
Zehra Kadın kopardığı tarla dikenini şakadan Döndü Kadının arkasında iki kez vurdu. Kadimden beri adetti. Ekinin ayağı alınınca tarla sahibi kadına vurulan diken cevizli çörek isteriz demekti. Döndü Kadın’ın gece uykusuna ket vuran Guguk Doruğu nun maraz ekini yolunmuş, bir güzel destelenmişti. Zehra Gelini kucaklayıp imecelere döndü:
-Elleriniz dert görmesin. Beni bununla mı korkutacaksınız? Yiyeceğiniz börek olsun, cevizli çörek olsun. Hepsini hak ettiniz. Hepsi helali hoş olsun.
Döndü Kadın’ın aklına birden ay ışığında yolma yolduğu yıllar geldi. Peş peşe gelen uşakların kimi eşikte, kimi beşikte iken geceden çaldığı zamanları hatırlayınca bir hoş oldu. Gündüz dama taşa, hasıla harmana koşarken iş bir türlü bitmezdi. Bu günün işi yarına ulanıp dağ gibi olunca da altından kalkılmazdı. Döndü Gelinin imdadına ay ışığı yetişirdi. Oğul uşağı, kızı kızanı doyurup uyuttuktan sonra gecenin serinliğinde ha gayret de gayret ay ışığında horoz ötünceye kadar yolma yolduğuna Guguk doruğunun tekmil meşeleri üçten dokuza tanıktırlar. O günler de bir günmüş diye geçirdi içinden.
Kadınlar, kızlar eteklerlini silkeleyip kuşaklarını berkittiler. Üst başlarına az buçuk çeki düzen verip kenara çekildiler. Öne geçen Döndü Kadının ardına dizildiler. Maraz ekinle akşama kadar cenk ettikleri muharebe meydanının muzaffer kahramanları olarak bele sokulu oraklarıyla Yazı Köye doğru yöneldiler.
Av. Hüseyin Özbek - 14 Temmuz 2016