PROVASI YAPILAN ŞAHADET
İşi oluruna bırakmadı. Ne olur ne olmaz deyip provasını 5 yıl önce Çiftehan meydanında yaptı. 9 Eylül 2012 ‘de kalleşin pususuna düştüğünde provasını yaptığı o günün geldiğini anladı. Dünya hayatını ezelden yazılmış kaderin oynandığı tiyatro bilen Gökhan’ın sahne vedası Beytüşşebap kırsalında oldu.
Çiftehan Çok Programlı Lisesi’ne başlayınca tiyatro kolunu seçti. Üstlendiği her rolün hakkını verdi. Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 88. Yıldönümü kasaba meydanında canlandırılacaktı. Rol taksiminde şehit rolü benim dedi Gökhan. Milli Mücadelenin sahne şehidi Gökhan’ı Çiftehan meydanına upuzun yatırıp üzerini al bayrakla örttüler. 19 Mayıs 2007’de tekmil kasabalı Gökhan’ın temsili şahadetinin şahidi oldu. Analara ölümün şakası bile ağır gelir, kaldıramazlar. Ana karnı yana karnı diye boşuna dememişler. Dürdane, kaderini oynadığını bilmediği oğlunun ilk yasını o gün tuttu.
Tezkereye yakın devreleri gün sayarken asker ocağından ayrılamayacağını anladı. Baba ocağının yanında ikincisi burası olsun deyip tezkere bıraktı. Isparta Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı, Bolu 2. Komando Tugayı 4. Taburu 3. Komando Bölük Komutanlığı Hücum Kıtası, Şırnak ili Beytüşşebap ilçesi Piyade Uzman Onbaşılığı derken yel gibi geçti 4 ay.
Tez elden nişanladılar onbaşıyı. Beytüşşebap’a esenleyip düğün dernek hazırlıklarına koyuldular. Davullu zurnalı, çalgılı çengili düğün için karşı tarafla gün kesip hısımlara, tanışlara okuntu gönderilecekti. Atalar töresidir. Düğüne okunmayıp rastgele yol düşürenler de yüz geri edilmeyip Tanrı sofrasına buyur edilecekti.
Asker ocağı adamı şair eder. Her Mehmet’in içinde yaşayan Aşık Keremler, Aşık Garipler dile gelip kalemin ucundan ak kağıda geçer olur. Onbaşının sıla özlemi, yavuklu hasreti de gönülden dile, dilden tele akan duygu yüklü yazılara dönüştü. Yollar beller aşıp Şırnak’ tan Niğde’ye, Ulukışla’dan Çiftehan’a kuş misali uçup baba ocağına ulaştı. Onbaşıya malum olmuş besbelli. Bu son kelamım deyip 3 Eylülde kaleme aldı veda şiirini. Dokuz ay karnında yattığı, dünyaya göz açtığında ilk sesini, ilk nefesini duyan Dürdane anaya seslendi:
"Anne hakkını helal et şehidineeee.
Gene hangi duayı okudun anne..
Vurulduğum yerde güneş açtı anne..
Yine mi ağlıyorsun anne..
Cennetime yağmur yağdı anne..!
Anne hakkını helal et şehidineeee."
Oğulcuğunun veda şiirini okumak kısmet olmadı anaya. Onbaşının kara haberi şiirinden tez ulaştı. Baba yurdunu, dünyaya göz açtığı ana hanesini çok özlemiş olmalı. Şehit oluşunun devrisi günü al bayrağa bürünüp baba ocağının kapısına dayandı.
Baba hanesinde alınan helallikten sonra 1300 nüfuslu Çiftehan’ın o güne kadar görmediği kalabalıkla kılınacak cenaze namazı için Merkez camisine getirildi. Bu son demimdir deyip uzatılıverdiği musalladan namazına gelen eşi dostu seyrana durdu. Dem gününde olsun kem gününde olsun yanından ayrılmayan yoldaşları, omuzdaşları, obalısı ovalısı tekmil Çiftehan işte karşısındaydı.
İster varsıl ister yoksul olsun cenaze ortada kalmaz. Tez elden son yerine yerleştirilir. Kara toprağa verilmeden önce son bir ses son bir nefes umuduyla tabutun başına geldi Dürdane. Seslendi musalladaki kuzusuna; '' Ben seni böyle mi göndermiştim? Sağ salim göndermiştim, böyle mi gelecektin ?'' Ne bir ses ne bir nefes geldi aşağıdan. Dili dişi kitli oğul daha dünyaya gelmeden tanıdığı o iç titreten sesi ana memesi emer gibi hazla dinledi. Kalkıp sarılası geldi. Duymayacağını bilerek kendince büyük ozanın dilinden seslendi canından can, kanından kan verene:
Ağla ey gözlerim ağla ayrılığın günüdür
Söyle ey dillerim söyle muhabbetin sonudur
Acısını içine gömen TCDD emeklisi baba Recep Öz, tabutunu kucaklayıp resmini öptüğü oğluna seslendi ; “Hakkını helal et oğlum. Ağlamayacağım, şerefsizleri güldürmeyeceğim.” Ana yasla, ağıtla dışa vurur, baba içeri atar, biriktirir acıyı. Agu içmiş gibi olur. Yıldan yıla derinleşir, oyar insanın içini. Zamansız ağaran saçlara, çoğalan yüz çizgilerine yansır gidenin acısı.
Ağabey özlemi çekerken ağasız kalan Özlem’i tabuttan ayırmak çok zor oldu. Kucakladığı tabuttan koparamadılar bir türlü. Bıraksalar hem ağası, hem atası bildiği Gökhan’la mezara gidecekti. Seslendi tabutta yatana; “Düğününü yapacaktık. Düğünün böyle mi olacaktı?” Kız yükü tuz yükü hesabı kısmeti çıkınca baba evinden uçurulur kızlar. Eşikten atlayınca bir daha konukluk dışında haneye dönmekten ar eder. Yanında eri, ardında tayalarıyla geldiğinde baba hanesinin başköşesidir yeri. Ana baba gidince ocağı yakan oğul baba yerine geçer. El evindeki bacının dağ gibi ardında durur.
Baba evinden telli duvaklı çıkarken atının dizginini tutacak ağabey düşleyen Özlem’in kaderinde Yunus’un deyimiyle tahtadan atıyla O’nu son yolculuğuna uğurlamak varmış.
Özlem’i ağasız, bebeleri dayısız, baba hanesini odsuz ocaksız bırakan PKK pususunun Beytüşşebap’ın Çığılca köyünde kurulduğunu yazdı gazeteler. Şehit künyesinin, yapılan törenin, defnin ötesine geçmediler. Bacısının sığınacağı dağa, tutunacağı dala kıyanların ardındakilerden de söz etmediler. Gökhan’ın kanlısının bin damla kanı bir damla petrolden değersiz bulan emperyalizm olduğuna hiç değinmediler.
Hasılı kelam Fıratsız, Diclesiz, GAP’sız Türkiye kumpasının harında sırasını savan Gökhan’ın kısa ömrünün son perdesi Çiftehan’da işte böyle kapandı.
Av. Hüseyin Özbek - 29 Haziran 2015