Din Makyajlı Etnik Strateji
DİN MAKYAJLI ETNİK STRATEJİ
Av. Hüseyin Özbek
Yakın geçmişin Türkiye pratiği etnik hedefli politik stratejinin iki yöntemden birini tercih ettiğini göstermektedir. Etnik ajanda sahipleri sol yapılanmalar içinde ise başlangıçta solun genel söylemi ve eylemiyle örtüşen bir tavır sergilemektedirler. Antikapitalist, antiemperyalist, emek yanlısı siyasal mücadelenin savaşçısı olarak davranmaktadırlar. Çıkış noktası siyasal dincilik olan bir yapı içindeyse, kavmiyetçiliği reddeden, ümmeti esas alan bir anlayışı savunmaktadır.
Dahil oldukları yapıda İnisiyatif kazandıktan sonra ise etnik pusula doğrultusunda yön ve tavır değişikliği için müdahaleler başlamaktadır. Bu müdahaleler sonucu çoğu kez eksen kayması yaşanmakta, çıkış noktasından ideolojik ve eylemsellik olarak uzaklaşılmaktadır. Sol yapılanmalarda emek yanlısı, antikapitalist tutumun yerini etnik söylem ve tavır almaktadır. Sonuç olarak hasım ve müttefik tanımında esaslı değişiklikler yaşanmakta, hareket çıkış ideolojisine ve hedeflerine yabancılaşarak kitle tabanının da kaybetmektedir.
Dinci söylemle makyajlanmış etnopolitik ajanda sahipleri siyasal İslamcı partilerde de benzer yöntemleri kullanmaktadırlar. Yalnız bu kesimde dinci söylem mütedeyyin kitlelerde daha etkili olmakta, merkezle ayrışmayı hızlandırmaktadır. Ulus devletle, rejimle, kurucu unsur ve kurucu ideoloji ile köprülerin atılması daha kolay sağlanmaktadır. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine, rejimin tasfiyesine yönelik etnik taarruzun dinle maskelenmesi yıkım maliyetini düşürmektedir.
Bu genel girişten sonra 24 Kasım tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Lazca Eğitim İstiyoruzbaşlığıyla çıkan haberden -yorumunu sona bırakarak - alıntıya başlayabiliriz: “ Türkiye’de sayıları 600 bini bulan Lazlar, çatı kuruluşu olarak Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu başkanlığında Laz Enstitüsü kurdu. Bekaroğlu Lazların taleplerini “ Yer adlarının iadesi, Lazca’nın anasınıfından lisans üstü eğitime kadar eğitim dili olması “ şeklinde sıraladı. Caddebostan Kültür Merkezi’nde bir araya gelen Lazlara, BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan da destek vererek, “ Sizi damdan düşenler anlar. Biz de damdan düşenlerdeniz “ dedi.”
Lazca’nın UNESCO raporlarında tehlike altındaki diller listesinde yer aldığını belirterek, barış süreci nedeniyle Başbakan Tayyip Erdoğan’a teşekkür eden Bekaroğlu; “ Kimseye husumetimiz yok ama görevini yapmaya davet ediyoruz. Lazca’yı unutturan devlet şimdi görevini yapacak. Karadeniz’de ya da Düzce’de kurulacak üniversitede Lazcayı öğretecek. Laz Dili ve edebiyatı öğretmeni yetiştirecek. Enstitünün imkanı olsa bile diploma veremeyeceğimize göre bunu üniversite yapacak. Bizim Lazca yayın yapan televizyon kanalları kurmaya gücümüz yetmez. Devletin bunu desteklemesi gerekiyor. Gerekirse başvurular yapacağız, davalar açacağız.Her dilin kendini ifade edeceği bir Türkiye istiyoruz.Türkiye özgürleştikçe Lazca da özgürleşecektir. Barış süreci bize de yaradı. Lazca’nın özgürleşmesinde barış sürecinin de payı var.”sözleriyle konuşmasını tamamlıyor.
Ev sahibi ile konuk milletvekilini Laz Enstitü’sünde bir araya getiren etnopolitik paydanın şifreleri ikilinin siyasal geçmişlerinde saklı. TBMM’ de 21. Dönem Refah Partisi Rize milletvekili olarak görev yapan Bekaroğlu, partinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasından sonra aynı çizginin devamı olan Fazilet Partisi, Saadet Partisi ve Halkın Sesi partilerinde politik yaşamını sürdürdü. Ertuğrul Günay’ la Yeni Bir Siyaset ( Müslüman Sol ) denemesine girişen Bekaroğlu’nun, Günay’ın AKP’ ye geçişinin ardından son durağı Laz Enstitüsü.
24. Dönem BDP Diyarbakır milletvekili olarak TBMM’ de bulunan Altan Tan, Refah Partisi MYK üyeliğinin yanında siyasal İslamcı kesimde yazılarıyla, konferanslarıyla tanınıyor. Bekaroğlu ile dam arkadaşının yakın geçmişte Refah Partisi ve benzer oluşumlardaki din ağırlıklı eylem ve söylemleri hatırlardadır. Milli Nizam Parti’sinden başlayarak devamı niteliğindeki partilerde kavmiyetçiliği reddeden, ümmeti esas alan, milleti öteleyip din kardeşliğini kutsayan bir siyasal atmosferin ulus bilincini ciddi ölçüde aşındırdığı son dönemde yaşananlarla daha iyi görülmektedir.
Dinci söylemle maskelenen etnik strateji sahiplerinin bir taşla ikiden fazla kuş vurdukları anlaşılmaktadır. Siyasal dinci söylem, Türk milletinin derin bilinçaltında yaşattığı ulusal kodları silerek, ortak ideallerin, yön duygusunun, geleceği müştereken inşa etme iradesinin yok olmasına neden olmaktadır. Sonuçta soyut bir ümmet kardeşliği söylemiyle millet gerçekliği tahrip edilmektedir.
Açılım hipnozuyla toplumsal bilincin kısa devre yaptığı bir ortamda dam arkadaşları artık ihtiyaç duymadıkları maskelerini atarak gerçek yüzleriyle karşımızdadırlar. Günümüz Türkiye’ sinin açılım masalıyla içine düşürüldüğü durum etnik kumpanyalar tarafından maskeli balodan maskesiz curcunaya her türlü oyunun sahnelendiği bir arenadan farksızdır.
25 Aralık 2013