AYRIŞMA DİNAMİĞİ NASIL İMAL EDİLİR
Ulus devletin siyasi sınırları içindeki enerji coğrafyasına göz diken emperyalizm, günümüzde doğrudan işgal yöntemini tercih etmemektedir. Enerji ve doğal kaynakların özgürleştirilmesinin daha ahlaki olduğunu düşünmektedir! Enerji coğrafyasının, imal edilecek etnisitenin özgürlük savaşımıyla ülkeden koparılmasını uluslar arası meşruiyet açısından da uygun bulmaktadır. Bu genel girişten sonra, laboratuar analizleri özenle yapılmış, coğrafi koordinatları milimetrik hesaplanmış minyatür enerji devletçiklerinin nasıl imal edildiğine odaklanabiliriz. Sistemin medya tekellerince dünya kamuoyuna özgürlük savaşçısı olarak yansıtılacak etnokriminal tetikçileriyle, kalkışmayı bastırma önlemlerine başvurduğunda dikta rejiminin acımasız katliamcıları olarak sunulacak devletin meşru savunma güçleriyle, ayrışmaya yol vermeyecek milli direncin nasıl darmadağın edildiğinin çarpıcı örnekleriyle sancılı doğumun ayrıntılarına geçebiliriz.
Hedef ülkenin etnisite ya da inanç üzerinden ayrıştırılmasının master planını yapanların uygulayacağı stratejinin ana şablonu asla değişmez. Öncelikle ortak payda olan ulus aidiyetini reddeden yeni bir kimlik imal edilecektir. İkinci aşama, ayrıştırma stratejisinin imalatı GDO’ lu kimliğin hedef toplulukların gözünde kutsallaştırılmasıdır. Emperyalist laboratuarların ürünü yeni kimliğin grup aidiyetine dönüştürülmesine yönelik eylem kronolojisi farklı coğrafyalarda benzer özellikler gösterir. Ulusal kimliğin hasmı fabrikasyon kimlik uğruna ülkeyi parçalamaya, ulusu ayrıştırmaya yönelik kalkışmanın tetikçileri kahramanlaştırılacak, yaşamını yitirenlerse mitoslaştırılacaktır.
Günümüz Türkiye’sinde yukarıda anlatılan genel şablona uygun bir süreç yaşanmaktadır. Etnisite üzerinden yapılan ayrıştırmayla eş zamanlı başlatılan inanç-mezhep eksenli bir kutuplaşma ile çatışma dinamikleri çoğaltılmaktadır. İmal edilen kimlikler üzerinden yürütülen etnik ve mezhepsel yarılma ile merkeze yabancılaştırılan hedef kitleler gettolaştırılmakta, alt kimlikler üzerinden kompartımanlara ayrılmaktadır. Yaşanan süreçle oluşturulan getto psikolojisinde reddedilen ulusal kimlik yerine grup aidiyeti yüceltilmektedir. Ankara ile simgeleşen Cumhuriyet, etnik narkoza tabi tutulanların gözünde bireysel ve kollektif mutsuzluğun kaynağı olarak gösterilirken, etnopolitik mücadele yükselen değer olarak idealize edilmektedir.
Emperyalizm, kurgulayıp arkaladığı ayrılıkçı etnopolitik kimliği marjinal çerçeveden çıkararak toplumsal meşruiyet paydasına yükseltmek için etkili kampanyalar düzenlemektedir. Türkiye pratiğinden örnek verecek olursak; merkeze yabancılaştırılarak içe kapanan alt etnos sol makyajla takdim edilirken, ırkçı etnopolitik isyanın silahlı gücü özgürlük fedaileri olarak kutsanmaktadır. Bölünme endişesiyle ulus devlete sahip çıkmak isteyen halk ise, demokratikleşme ve sivilleşme sürecinin olağan sendromlarının yaşandığı, vesayet rejiminin tortularının temizlendiği masalıyla uyutulmaktadır. Ulusuyla ortak paydalarını çoktan yitirmiş, tekelci sermayeyle barış çubuğu tüttüren sömürge soluna da bu süreçte ayrılıkçı kalkışmanın meşruiyet kaldıracı görevi verilmiştir. Mütareke münevverlerinin mirasçısı sömürge solu, ayrılma ve ayrışmanın söz konusu olmadığı, Cumhuriyet’in kuruluş matematiğindeki hataların telafi edildiği, ortada bir terör örgütü değil, demokratikleşme aktivistlerinin bulunduğuna dair sis bombalarıyla ulusal sol bilinci bulandırmaktadırlar.
Ayrılıkçı terör örgütü Güneydoğu’da BDP aracılığıyla etnik tansiyonu yükseltecek bir strateji izlerken batıda HDP ( Halkların Demokratik Partisi ) kartıyla sol kimliği kullanmaktadır. Bir diğer ifade ile doğuda açık Kürtçülük yaparken, batıda halkların kardeşliği söylemiyle etnik karakterli yapısını maskelemektedir. Bu süreçte milli duyarlılığıyla birlikte sınıfsal çizgisini, iddiasıyla birlikte itibarını da yitiren sömürge solunun, sistemin kurguladığı etnik kalkışmaya soldan payandalık dışında bir işlevi bulunmamaktadır.
Yukarıda çizilen panorama, Suriye’ de devam eden iç savaşın enerji coğrafyalarını klonlanmış devletçiklere dönüştürme stratejisinin bölgesel yansımasından başka bir şey olmadığını göstermektedir. Yaşanan sürecin emperyal merkezlerce nasıl değerlendirildiğine ilişkin bazı alıntılar açılım masalcılarının çizdiği pembe tablolarının dışındaki acı gerçeği yüzümüze çarpmaktadır. Amerika’nın Sesi Radyosu uzmanlarından gazeteci Henry Ridgwiel’ in Suriye’deki kanlı sürece ilişkin analizi işin perde arkasını göstermektedir. Ortadoğu haritasının 21. Yüzyılda yeniden çizilebileceğine işaret eden Ridgwel, Royal United Services İnstute adlı düşünce kuruluşu başkanı Michael Clarke’ in; “ Bildiğimiz Arap dünyası aslında 1916’ da Sykes-Picot anlaşmasına dayanarak İngiliz ve Fransızlar tarafından oluşturuldu. İsrail’ in 1948’ de kurulması dışında önemli bir değişiklik olmadı. Şimdi, bu yıl ilk kez Ortadoğu haritası çözülmeye başlıyor. Bu gelişme en çok Suriye’ de hissediliyor. Arap Baharı’ nın ardından, bölgenin Balkanlar gibi bölünme olasılığı var. Ortaya bir dizi yeni devlet, toprak uyuşmazlığı çıkabilir.“ sözlerinin yaşanan sürecin özeti olduğuna işaret etmektedir.
I.Dünya Savaşı sona erdiğinde Kürtler’ in Suriye, Türkiye, Irak ve İran arasında bölündüğünün altı çizilen analizde, Kuzey Irak’ ta özerk Kürt bölgesi kurulmasının, Kürtlerin bağımsızlık iddialarını güçlendirdiği savunulmaktadır.
Ülkenin bütünlüğüne yönelik ayrılıkçı kalkışmaya altın tepsi içinde sunulan tarihi fırsat devletin kuruluş kodlarıyla doku uyuşmazlığı içinde olan bir siyasi iktidarın varlığıdır. Cumhuriyet’ten rövanş histerisinin körleştirdiği iktidar sahiplerinin etnopolitik yapılarla ittifakı, ulus devlete, üniter yapıya tercih ettikleri anlaşılmaktadır. Devletin kuruluş felsefesine bağlı bürokrasisini, yargısını, ordusunu tasfiye etmiş günümüz Türkiye’si, siyasi coğrafyasını küçültecek ayrılıkçı kalkışmaya dur demek yerine kasap bıçağını yalayarak mezbahaya koşan şaşkın koyunlara benzemektedir.
Av. Hüseyin Özbek
25.08.2013