AVRUPA'DAN DIŞARI TÜRKİYE'DEN İÇERİ
Av. Hüseyin Özbek
Önce haber sonra yorum deyip, Almanya İçişleri Bakanı Horst Sheehofer’in Bild am Sonntag’a verdiği demeçle başlayalım. Federal Bakan, 1 Ocak 2021’den itibaren Suriyelilerin sınır dışı edileceğini açıklarken: “Federal Göç ve Mülteciler Dairesi Başkanı'yla 1 Ocak 2021 itibarıyla tekil dosyaların ayrıntılı biçimde incelenerek sınır dışıların önünü açmayı kararlaştırdıklarını” ifade etmesi en ince ayrıntılarına kadar düşünülmüş bir devlet politikasını akla getirmektedir.
Açıklamanın devamında; "Bunu yapmazsak Almanya’da sınır dışı edilme ihtimali göz önüne alınmadan mağaza hırsızlığından adam öldürmeye kadar her şeyin yapılabileceği anlamına gelir. Böyle bir müsamahanın hukuk devletimizde yeri yok. Ağır suç işleyenler ya da anayasamızı ayaklar altına alanlar ülkemizi terk etmeli." cümleleriyle bu kararlığın altı çizilmektedir. ( 1)
Germen ırkının ve kültürel saflığının korunması, Almanya’da iktidarlara göre değişmez bir devlet politikasıdır. Alman sanayisinin iç gücü talebi ülke içinden karşılanamaz hale gelince göçmen işçilere kapıların açılması kaçınılmazdı. Sorun, gelenlerin kol gücünün dışında dinsel, kültürel, sosyal vs. değerlerinin Almanya’ya taşınmasında düğümleniyordu. “Entegrasyon/Uyum“ sözcükleriyle tanımlanan Federal eğitim kültür politikalarının, bu endişenin sonucu gündeme geldiği bilinmelidir.
İlk kuşağın geldikleri ülkeye ait değerleri unutmayacağını bilen Almanya, ikinci ve sonraki kuşaklara odaklanacaktır. Ana sınıfından başlayarak Germen kültür tornasına Hasan-Halime olarak girecek göçmen çocuklarını, öbür uçtan Hans – Helga olarak çıkarmaya yönelik projenin ayrıntılarını başka bir yazıya bırakıp konumuza dönelim.
İşgücü açığını karşılamak için getirdiği göçmenleri Germen kültür potasında eritmek için stratejiler geliştiren Almanya’nın, sınırlarına dayanan, entegrasyonlarını imkansız ve gereksiz gördüğü Suriyelileri kabullenmesi elbette beklenemezdi! Federal Bakanın Suriyeliler başta olmak üzere Afrika ve Asya’dan kopup gelen davetsiz (!) misafirler hakkındaki sözleri, kapı dışarı etmek dışında bir tercihlerinin olmadığının en yalın ifadesi olarak okunmalıdır!
İkinci haberimiz Yunanistan’dan olsun.Yunanistan Göç Bakanı Mitarachi’nin, Türkiye’den gelen ve iltica başvuruları reddedilen göçmenlerin bir an önce geri gönderilmesi için Avrupa Komisyonu ve AB sınır kuruluşu Frontex’e başvurduğunu açıklarken; “Türkiye’nin çalışmalarını hızlandırmasını bekliyoruz…Öncelikle ülkemiz ve AB kıyılarına gelmek üzere Türk kıyılarından ayrılan teknelerin geçişinin engellenmesi, ikinci olarak da göçmenlerin iadesinin kabul edilmesini talep ediyoruz” cümlelerini kullanması batıdan gelecek tersine göç dalgasının sinyali olarak görülmelidir ! (2)
Üçüncü örneği ülkemizden verelim. Türkiye’nin düşürüldüğü demografik tuzak ya da maruz kaldığı stratejik göç cenderesinden kurtulmasını engelleyecek algı mühendisliği üzerine olsun son örneğimiz. Mülteci Gençlerin Yüzünü Güldüren Kampanya başlığı altındaki bol resimli haber, ortalama yurttaşın demografik tuzak konusundaki olası endişe ve tereddütlerini ortadan kaldırmaya yönelik usta bir algı mühendisliği olarak not edilmelidir.
8 Aralık 2020 tarihli haber: “Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC) ve Türk Kızılayı’nın, Türkiye’deki yetenekli ve umut vaat eden mültecileri futbolcu Hamit Altıntop gibi ünlü fenomenlerle bir araya getiren bir dijital kampanya başlattı.Kampanya AB’nin en büyük insani yardım programı aracılığıyla yaşamlarını yeniden kontrol altına alan- bir şarkıcı, bir aşçı, bir futbolcu ve bir parkur koşucusu olmak üzere - dört mültecinin tutkuları ve hayallerini ön plana çıkarıyor” paragrafıyla başlıyor. Bu haberle kampanyaya katılan dört mültecinin AB tarafından finanse edilen ve devletle işbirliği içerisinde IFRC ile Türk Kızılayı tarafından yürütülen, Türkiye’ Yabancılara Yönelik Sosyal Uyum Yardım ( SUY ) Programı tarafından desteklendiğini öğreniyoruz. (3)
AB sınırlarının açılarak dezavantajlı mültecileri avantajlı hale getirmek varken, SUY projesiyle aylığa bağlanan 1.8 milyon Suriyelinin niçin Türkiye’de tutulduğu şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Türkiye, AB ve metropol ülkelerce, kendilerine doğru akan insan selini durduracak baraj olarak görülmektedir. Kendi huzurları konusunda hassas olan AB ülkelerinin, Türkiye’nin kucağına bırakılan demografik dinamit konusundaki sessizlikleri manidardır.
Türkiye’nin bu sorunlu coğrafyada var olabilmesinin tek koşulu, ulus devlet üniter yapı temelli kuruluş felsefesine bağlı kalmasıdır. Türkiye’yi yönetenlerin tarih bilincinden yoksun, reelpolitikten kopuk, devlet aklını dışlayan Ensar-Muhacir fantezisi, 100 yıllık uluslaşma sürecini anlamsız kılacak demografik tuzağa düşülmesini kolaylaştırmıştır.
Türkiye’nin kucağına bırakılan 5 milyonu aşkın Suriyeli konusundaki kamuoyu tepkisi, mütedeyyin kitleye Ensar-Muhacir, diğer kesime insan hakları şırıngasıyla etkisizleştirilmek ve saptırılmak istenmektedir.
Suriyeli Davut,Amal,Bilal ve Hamad’a, SUY desteğinde hayatlarını yeniden kurmaları için Almanya yerine Türkiye’de kalmaları şartının koşulmuş olmasındaki cinliğin, ülkeyi yönetenleri daldıkları Ensar-Muhacir rüyasından bir an önce uyandırması dileğiyle…
1- odatv - 28.12.2020
2-cumhuriyet.com.tr- 15.01.2021
3-son dakika haberleri <internet- 08.12.2020